Merhabalar değerli eskisehirekspres.net takipçileri. Evet ağrısız kalp krizi olabilir. Etraftan sık duyarız; ‘’Şekerim var ama 150’nin üzerine çıkmaz hiç, kalbim falan da ağrımaz benim. Şeker gibi insanım doktorcuğum…’’

Şeker hastaları; özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Tıbbi adıyla Diabetes Mellitus (DM) o kadar sinsi bir hastalıktır ki er ya da geç insan vücudunda komplikasyon denen sorunlardan herhangi birini ortaya çıkarır. 

DM; pankreasın özel hücreleri tarafından üretilen insülin hormonunun salgılanmasının düzensizliği, yetersizliği ya da hedef organların insüline karşı verdiği yanıtın bozukluğu sonucu kanda şeker (glukoz) yüksekliği ile seyreden bir hastalıktır. Gerçekte birbirinden farklı organları tutan bir hastalıklar bütünüdür. Artmış glukoz seviyesi ve glukozun zararsız olması gereken son ürünlerinin zaralı farklı son ürünlere dönüşmesi nedeniyle komplikasyonlar gelişir. İnsan ömrü daha uzun olsaydı DM tanısı olan tüm hastalar, şeker seviyeleri ne kadar normal olsa da günün birinde DM’la ilgili sorunlarla karşılaşacaklardı. 

Bu yüzden DM nedenli sorunların oluşumunu geciktirmek, bu hastaların kan şeker seviyelerini mümkün olduğunca normal tutmalarıyla gerçekleşebilir. 

Sık görülen DM tipi tip II olarak tanımlanır. 20 yaş üzerinde, insülin seviyesinde anlamlı azlığın olmadığı, daha çok salınımında düzensizlik, çevre dokuların insülin hormonuna verdiği yanıtın az, bozuk olduğu bir durum olarak tanımlanabilir. Gerçekte insülin hormonu vücut için çok gerekli, karbonhidrat, yağ, protein kullanımını düzenleyen, hücresel enerji üretimi, üretimin düzenlenmesi açısından hayati önemi olan bir hormondur. Öyle ki tip I DM’ta insülinin kritik azlığı ya da yokluğu söz konusudur. Bu yüzden insüline bağımlı DM da denir.

DM hastaları, I veya II. tip olsunlar, hayatlarının ilerleyen dönemlerinde DM komplikasyonlarını yaşarlar. Belirtiler ortaya çıkana kadar DM on yıllarca organlara zarar vermeye devam eder. Dört büyük komplikasyon gelişir. Hepsinin başına diyabetik tanımlaması eklenir. Diyabetik anjiopati, nefropati, nöropati, retinopati. Sırasıyla damarlar, böbrekler, sinirler, gözler etkilenir. Diabetik mikroanjiopati denir ancak tüm düzeylerdeki atardamarlarda tutulum mevcuttur. Üstelik damar tutulumu başlı başına bir komplikasyonken diğer komplikasyonların gelişim ve hızlanmasında başat etkinliğe sahiptir. 

Şeker hastalarının en sık ölüm nedeni nedir derseniz? Anjiopatinin neden olduğu, kalp damarlarındaki tıkanıklığa bağlı gelişen, önceki yazıda değindiğimiz miyokard enfarktüsü, kalp krizi…  

Yazının başlığına gelelim şimdi. Dikkatinizi çekerim, şeker hastalığı olmayan bir hasta miyokard enfarktüsü nedeniyle gelişen ağrıyı hissedebilirken, DM’un komplikasyonlarından biri olan nöropati, yani sinir tutulumu nedeniyle aynı nedenle oluşan ağrıyı, şeker hastası hissedemez. Hani hep anlatılır ya şeker hastası karda yürümüş, ayağı üşümüş, morarmış, ayağını ısıtmak için sıcak  sobaya dayamış, ayağı yanmış, ancak yandığını hissetmemiş diye. E ne güzel işte ağrı falan olmuyormuş diye düşünebilirsiniz. Ama kazın ayağı öyle değil… Ağrı insan vücudunun en büyük uyarı mekanizmalarından birisidir. Hem hastalığınızı geç fark edersiniz hem de fark etmediğiniz kriz nedeniyle kalp kasındaki hasar büyük ve kalıcı hale gelebilir. Böyle bir durumda tablonun tedavisi daha zor olabileceği gibi hastanın tedaviden faydalanma oranı da düşer.

İşte bu yüzden 40 yaş üzeri, özellikle bel çevresi geniş, kilolu, düzensiz, yüksek şeker ölçümü olan şeker hastaları, sık karşılaştıkları, anlam veremedikleri, uzun süren, şiddetli olmasa bile, göğüs ağrıları olması durumunda muhakkak kalp damar hastalığı açısından kontrolden geçmelidirler. Hareketsizlik, düzensiz beslenme, sigara içmek ve erkek cinsiyetinde olmanın riski arttırdığını hiç hatırlatmayayım…

Önemli olan hastalık ortaya çıktıktan sonra tedavi olmaya çalışmak değil, hastalıkların gelişimini engellemeye çalışmak, kontrol edebilmektir. Sağlık tedavi edilen bir olgu değil yaşama biçimidir. Sağlıklı yaşayabilmek ümidiyle.

Esenlik, selamet, sağlıcakla kalın…

www.metehankilic.com.tr