Eskişehir denildiğinde akla gelen lületaşı, son ocakçıların yerin metrelerce altından gün yüzüne çıkarmasıyla takı, pipo, satranç takımı, büst gibi birçok ürünün ham maddesi olarak kullanılmaya devam ediyor. Osmanlı döneminde Avusturya'nın başkenti Viyana'ya ham madde olarak gönderilen ve yurt dışında "Viyana taşı" olarak bilinen Eskişehir'le özdeş lületaşı, ABD, Yunanistan, Çekya, Fransa, İspanya ve Fas'ın bazı bölgelerinde de çıkartılıyor. Ticari olarak işlenebilir en kaliteli yatakların bulunduğu Eskişehir'de toprağın 4 ila 80 metre derinliğindeki lületaşını özenle çıkartan ocakçılar, mesleklerinin son temsilcileri olarak görevlerini sürdürüyor.

Baba mesleği ocakçılığı yapanlar, yüzeyden itibaren dik inen kuyular kazarak, dağınık yumrular halinde bulunan lületaşına ulaşmaya çalışıyor. Çalışmalarını hilti, kazma ve çekiç gibi güç gerektiren aletlerle gerçekleştiren ocakçılar, kimi zaman eli boş gün yüzüne geri çıkarken, kimi zaman da "beyaz altın"ı bularak günü mutlu bitiriyor. Eskişehir'in Alpu ilçesinde yaklaşık 55 yıldır ocakçılık mesleğini sürdüren 70 yaşındaki Mehmet Sarıkaya, hayatı boyunca tüm geçimini "beyaz altın" diye bilinen lületaşını bularak sağladığını söyledi. 

Sarıkaya, baba mesleği ocakçılık dışında hiçbir alanda çalışmadığını belirterek, "15 yaşında babam beni ocağa getirmişti. O gün bugündür yerin altından ekmeğimi çıkarıyorum. 4 çocuğum var. Hepsini bu taşla büyüttüm, evlendirdim." dedi. Mesleğin son temsilcilerinden olduğunu anlatan Sarıkaya, "Bu mucize taş, gençlerin ilgisini çekmiyor. Ocaklarda çalışacak genç bulamıyoruz. En genci 50 yaşında. Görünen o ki, bizden sonra bu işi kimse yapmayacak." diye konuştu. 

"Rüyalarımda kazı yapıyorum" 

Sarıkaya, mesleğe başlayanın bir daha bırakamadığını dile getirerek, şunları söyledi: Bir kere bu işin içine girince insan bırakamıyor. Kimi zaman eli boş çıkıyoruz kuyulardan. Üzülüyoruz. Kimi zaman da 'İşte yevmiye çıktı' diyoruz. Seviniyoruz. Bizim hanım bazen geceleri beni uyandırıyor. 'Ne oldu' diye sorunca, 'Uyurken kuyu kazıyorsun, ellerin havada çalışıyorsun' diyor. Rüyalarımda kazı yapıyorum. Öyle bilinçaltımıza girmiş bu iş. Çoluk çocuğumuzun tüm rızkı bu taştan çıktı. Hepsi evlendi, gitti bu taş sayesinde. Kazılar esnasında bir taş bulduğum zaman, gün yüzünde çayın keyfi bir başka oluyor. Emekliliğimi, helal rızkı hep bu taş sağladı. 70 yaşındayım. Şeker, tansiyon, kolesterol hastalıklarım var. Üç beyazı, şekeri, tuzu, unu hayatımdan çıkardım da beyaz altın halen hayatımda. Keşke bu taş daha fazla yaygınlaşsa da gençlerimiz topraklarımızın değerini bilse.

''Devletimizin elini attığı ürün gelişiyor, ilerliyor" 

Yıllardır ocakçılık mesleğini icra eden 61 yaşındaki Ertuğrul Azrak ise lületaşının dünyaya tanıtımının yeteri kadar yapılamadığını aktararak, "Bu taştan farklı şekillerde de yararlanılabilir. Biz sadece pipo ya da takı eşyaları olarak kullanıyoruz. Lületaşı ateşe çok dayanıklı. Taşımıza sahip çıkalım." ifadelerini kullandı. 

Azrak, özellikle Avrupa'da sanata ve sanatçıya çok fazla değer verildiğini anlatarak, şöyle konuştu: Yıllar önce Rusya'ya gitmiştim. Orada buzdan heykeller yapıldığını gördüm. Birkaç fotoğrafını çekmek istedim. Türkiye'ye döndüğümde lületaşıyla aynı figürleri yaparım diye düşünmüştüm. Fakat fotoğraflarını çektirmediler. Sanat, diğer ülkelerde ucuz değil. Arzumuz, beyaz taştan muazzam eserler yapanların daha fazla itibar görebilmesi. Bu kültür, eserler, çaba ve aşk hepimizin. Lületaşı madenciliği bitmek üzere. Çünkü gençlerimiz bu işte gelecek göremiyor. Devletimizin elini attığı ürün gelişiyor, ilerliyor. İnşallah lületaşı da Osmanlı emaneti olarak olması gereken itibar makamına ulaşır.

Lületaşı, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Geçici Listesine 2012'de alınan Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait birçok tarihi yapının bulunduğu Odunpazarı bölgesindeki hediyelik eşya satan dükkanlarda, Eskişehir'i ziyaret eden turistlerin dikkatini çeken ürünler arasında yer alıyor.