Yeni yıla bir hafta var, yer Yunanistan’ın küçük bir şehri; Orestiada… 

Bir arkadaşımla akşam yemeği yiyoruz… Aslında yemek yemekten ziyade geçen bir yılın muhasebesini yapıyoruz. 

30 yaşından sonra yapılan her geçmiş yıl muhasebesi mutlaka kendi içerisinde hüznü barındırır. En azından benim gözlemlediğim kadarıyla. 

Zıtlıklar yaşadığımız bir dönemdi. Hem benim hem de arkadaşım için. O yılın muhasebesini şu şekilde özetlediğimi fark ettim…

"Birden Chanel dolu bir odada Patchouli giyiyormuş gibi hissettim".

Peki bu neden böyleydi? Neden hayat içinde bu kadar ince çizilmiş sınırları olan oyunda zıtlıklar ile doluyduk? Duvarlardan bahsederken neden köprüler inşa ediyorduk? 

Sonra şu şekilde düşündüm…

Dramatik İnsan olmak Üzerine...

William Shakespeare’in insanlığı kendine hayran bırakan en büyük özelliği aslında yazdığı oyunları sadece eğlendirmek veya düşündürmek amacı ile yazmamış olmasıdır. Shakespeare aslında bir şekilde insan ruhunun derinlerini analiz eden, yapısökümcü yazardır. Kendisine yazar demek tek başına yeterli değildir. Yer yer geçmişi analiz ederken geleceği de en iyi şekilde kurgular. Yazılarında insan kaderine karşı soğuk ancak meraklı bir bakış açısı ile yaklaşır. Kaderi yargılamaz ancak insan olmayı defalarca sorgular. Oyunlarının sonu yine başlangıç noktası ile biter insan olmak… 

Sanayi devrimi sonrası İngiltere’de başlayan insan olmanın tarih boyunca görülmemiş bir özelliğini gözler önüne serer: dramatik insan… 

Antik Yunan ve Orta çağ insanının dramatik insan tanımından farklı bir dramatik insan modelini Hamlet’te gözümüzün içine sokmadan anlatır. İnsan dramatiktir çünkü iç çelişkileri vardır. 

Sanayi Devrimi sonrası insanın da şu anda içinde bulunduğu durum budur. İnsan çelişkilidir, kader kontrol edilemez. Bu yüzden insan dramatiktir ve hep öyle kalacaktır. Ancak bu kötü bir şey değil tam tersine rahatsız etmekten uzak bir yapıdır. Gece uykularınızı kaçırmaz belki ama gündüz vakti de düş görmenizi sağlar. 

İçinde bulunduğumuz dönemin en etkin ve en çok ses getiren sanatçısı Björk, Royal Opera House’da verdiği konserde her zaman yaptığı gibi deneysel sanat ile konuşmadan bu gerçeği fısıldar. Pagan Poetry adlı eserini yorumlarken iç çelişkinin insan olmanın en temel noktalarından biri olduğunu söyler. Sevmek ile acı çekmek arasında doğrusal olmayan bağlantıyı bize gösterir. Kimseyi Protagonist ilan etmeden, bir Persona haline getirmeden… 

Evet, iç çelişkilerimiz var elbette. İstediklerimizi aynı zamanda istememeyi de yaşıyoruz. Bu çelişkilerimiz bizi insan yapıyor. Yargılamadan, sorgulamadan…