Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Gazete Eskişehir Ekspres'in Ekim sayısına konuk oldu ve özel açıklamalarda bulundu. 

Sayın Başkanım, 1999 yılından bu tarafa, ardı ardına 5 yerel seçimden de galibiyetle çıktınız. 1999 öncesinde Eskişehir’de üst üste seçim kazanan belediye başkanı yok. Yalnızca Rahmetli Selami Vardar iki kez yaptı, o da iki farklı dönemde. Sizce bu işin sırrı nedir?

Bu işin öyle kalıplaşmış, formüle edilmiş bir sırrı yok. Zaten öyle olsaydı, herkes o sırrın peşinde koşar, arar, bulmaya çalışırdı. Doğrusunu isterseniz, ben ilk kez 1999’da aday olurken, bir, hadi en çok iki dönem bu görevi yapmayı düşünüyordum. Amacım Eskişehir’in bazı temel sorunlarına ya da ona kronikleşmiş sorunları diyelim, çözüm getirebilmekti. Ancak biliyorsunuz, bizim göreve gelmemizden 4-5 ay sonra 17 Ağustos deprem felaketi yaşandı. Neredeyse 2 yıl kadar hiçbir şey yapamadık, tüm imkanlarımızla deprem bölgelerine destek olmaya çalıştık. Öyle olunca da, kafamdaki projelerle ilgili zaman çizelgesi bir parça saptı. Başladığımız projelerin önemli bir bölümü ikinci döneme sarktı. Tramvay Projemizi 2004 yılında hizmete soktuk.  Porsuk ıslah projemizin startını 2005 yılında verip 2008 yılında tamamladık.  Kentsel Dönüşüm Projelerimizin üçüncü bileşeni olan ESKİ’nin  kullanma su şebekesi, kanalizasyon tevsii ve yeni içme suyu, yani yeni göletler, projelerine 2004 yılında başlayıp  bu projeleri de 2010 yılında tamamladık. Bugün o konulara girmeyi çok istemiyorum ama 2004-2009 döneminde de hayata geçirmek istediğimiz birçok yeni proje Büyükşehir Meclisi’ndeki AKP çoğunluğu nedeniyle engellendi. Ya da zamanında bitirilememesine neden oldu. İşte o zaman ilginç bir şey oldu. Eskişehirliler, bu iki dönemde yapılanları görünce, bu projeleri gerçekten beğendiler, sahiplendiler ve yeniden aday olmam için üzerimde bir nevi baskı kurdular. 2009 yerel seçimleri yaklaşırken, ziyaretime gelen, herhangi bir etkinlikte bir araya geldiğim ve hatta arabadan inip Büyükşehir Belediye binasına girerken karşılaştığım Eskişehirliler yolumu kesip, “Hocam, Başkanım… Sakın bizi bırakıp gitmeyesin, yeniden aday olmanı istiyoruz…” şeklinde taleplerde bulunuyorlardı. 
Diğer taraftan, yaptığımız projeler şehrin genel atmosferini, görünümünü temelden değiştirmeye başlamıştı. Şehir dışından yatırımcılar geliyor, burada işletmeler açıyorlardı. Otel ve yatak sayımız hızla artıyordu. 

"Eskişehir’i de Eskişehirlileri de çok yakından tanıyorum"

Yakın zamana kadar Eskişehirliler alışveriş yapmak için Bursa’ya, İstanbul’a giderlerken, artık oralardaki markalar şehrimize gelmişti. Bu olumlu gelişmeler, yeni talepler doğurmuş, yeni projelerin yapılmasına ön ayak olmuşlardı. Şehrin çehresinin tamamen değişmesi ve geçen yıllarla birlikte Türkiye’nin en yaşanabilir kentlerinden birisi haline gelmesi nedeniyle sevgili hemşehrilerim beni bırakmadılar ve ne büyük bir gururdur ki her seferinde artan bir oy oranıyla başkan seçilerek bugünlere geldik. Üstelik de bunu 2019 yılına kadar AKP’nin meclis çoğunluğunu elinde bulundurduğu, birçok projemizi meclisten geçirmediği dönemlerde de sürdürme başarısını göstermek, Eskişehirlilerin bana olan inançlarının en belirgin göstergesidir. Hikâye bu, şimdi bu işin özüne gelirsek… Önce şehri ve şehirlileri iyi tanımak. Ki, benim hayatım bu şehirde geçti. Eskişehir’i de Eskişehirlileri de çok yakından tanıyorum. Onlar da beni. Şehrin ihtiyaçlarını biliyorum. Dahası Eskişehir’in sosyal yapısını biliyor, hemşerilerimin neleri sevip neleri sevmediklerini anlayabiliyorum. Öyle olunca en başından beri doğru projeleri hayata geçirdik. Öncelikleri doğru belirledik. Kalabak Su, Porsuk, şehir içi toplu ulaşım. Büyük parklar. Bu parkların içinde hem iyi zaman geçirmek için, hem de eğitim amaçlı birimler ve tesisler kurduk. Büyük küçük meydanlar yaptık. Masal Şatosu, Bilim Deney Merkezi, Uzay Evi, Hayvanat Bahçesi gibi. Ardı ardına müzeler kurduk. Eskişehir Büyükşehir Belediye Senfoni Orkestrası’nı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarını kurduk. Bugün yedi sahnemiz ve bir kongre merkezimiz var. Hem çalıştık ve ürettik, hem de dürüst, şeffaf ve samimi olduk. İşin içinde bir sır aranıyorsa, sır Eskişehir’in ta kendisi.

"Eskişehir güvenli ve huzurlu bir şehirdir"

Tüm hayatınız boyunca hep Eskişehir’de yaşadınız. İktisadi Ticari İlimler Akademisi Başkan Yardımcılığı ve Başkanlığı, ardından Anadolu Üniversitesi Kurucu Rektörlüğü yaptınız. Ardından da 22 yıldır Büyükşehir Belediye Başkanısınız. Bunu, hayatınızı bu şehre adamışsınız şeklinde tanımlamak sanırım yanlış olmaz. Eskişehir’in sizin için anlamı nedir?

Eskişehir, Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu yer. O zaman bağımsız hükümran bir yönetim olmanın nişanı sayılan hutbe ilk kez Eskişehir’deki Karacabey Kalesi’nde okutulmuş. Ancak Osmanlı bir İmparatorluk haline gelince Eskişehir çok uzun yıllar Bursa ve Kütahya’ya bağlı bir yerleşke olarak kalmış. İstanbul-Hicaz Demiryolu için belirlenen hat üzerinde olması ve bu hatta çalışacak trenlerin bakım ve onarımlarının yapılabilmesi için Almanlar tarafından 1894 yılında Cer Atölyesi (bugünkü TÜLOMSAŞ’ın temeli, gerçi artık TÜLOMSAŞ da kalmadı ama...) kurulmuş. Demiryolunun gelmesiyle hızla bir gelişim sürecine girmiş. Nüfusu hızla artmaya başlamış. Biliyorsunuz Eskişehir Kurtuluş Savaşı yıllarında, en önemli muharebelerin ortasında yer aldı. İnönü, Sakarya, Dumlupınar Savaşlarının merkezi konumundaydı. Cumhuriyetin ilanından sonraysa, devlet eliyle gerçekleştirilen kalkınma ve sanayileşme hamlelerinde hep önlerde yer aldı. Demografik yapısı ile de ilginç özellikleri vardır Eskişehir’in. Yerli halkın yanı sıra, özellikle Balkan ve Kırım Savaşlarından sonra Kırım ve Romanya’dan ve sonrasında da Balkanlardaki Türk ve Müslüman nüfustan önemli ölçüde göç almıştır. Yine aynı şekilde Kafkaslardan da. Bu kozmopolit nüfus yapısı, şehrin gelişmesine çok olumlu etki yapmıştır. Çok kültürlülük, birlikte yaşamanın gerekleri olan kültürler ve gelenekler arasında geçiş, hoşgörü, uzlaşma getirmiştir. Eskişehir bugün yeniliklere açık, eğitimli ve aydın, güvenli ve huzurlu bir şehirdir. Eskişehir’in benim için kısa tarihi ve tarifi böyle. 

"Eskişehir, hayallerimin gerçek olduğu şehirdir"

Peki benim için ne anlam ifade ediyor Eskişehir? Size çok kısa ve çok net bir yanıt vereyim mi? Ailemden sonra, hayatımdaki en değerli şey olan Eskişehir, hayallerimin gerçek olduğu, hemşehrilerimizin burada yaşıyor olmaktan gurur duyduğu şehirdir.  

"Yeni planlarımız yeni projelerimiz var"

Eskişehir’i bambaşka bir şehir haline getirdiniz. Yerli, yabancı birçok turist şehrinizi ziyaret ediyor. Avrupa şehirleriyle kıyasladığınızda eksikleriniz var mı? Yeni projeleriniz var mı?

Aslına bakarsanız ben, Eskişehir’i Avrupa şehirleriyle kıyaslamıyorum, yarıştırmıyorum yani. Çünkü şehirlerin, bulundukları ülkelerin ekonomik, sosyal, iklim ve coğrafi koşullarına bağlı olarak çok farklı koşulları var. Biz Eskişehir olarak yalnızca kendimizle yarışıyor ve kendimizi şehir olarak bir ay öncemizle, bir yıl öncemizle kıyaslıyoruz. Böylelikle, yarışma psikolojisi içine girip, gerekli gereksiz, yakışır yakışmaz işler yapmaktan imtina ediyoruz. Eksiklerimiz var mı, elbette var. Sizce dünya üzerinde eksiği olmayan şehir var mıdır? Bence yoktur. Paris’in de var, Tokyo’nun da var, Barselona’nın da var. Çünkü şehirler de insanlar gibi yaşayan birer organizmadır. İnsan yaşamındaki döngü şehirler için de geçerlidir. Yol yaparsınız, yol eskir, altyapı eskir, parklarınız eskir, sosyal tesisleriniz, spor tesisleriniz eskir. Çünkü insanlar kullanıyor. İnsanların ihtiyaçları, zevkleri zaman içinde değişir. Bunlar, çevrelerini çitle çevirip, uzaktan izlemeye izin vereceğiniz şeyler değil. Tabi bu anlamda Eskişehir’in zamanla ilgili bir durumu var. Söylediğim gibi, yaklaşık 120 yıl öncesine kadar yalnızca küçük bir Anadolu kasabası. Cumhuriyet’le birlikte bir atılım hamlesi yapmış olsa da, özellikle 1950’li yıllardan itibaren önce yavaşlama, sonra durgunluk ve sonrasında da gerileme dönemleri yaşamış. 2000’li yılların başına kadar kendi kabuğuna çekilmiş bir Anadolu şehri idi. Biz göreve gelir gelmez Porsuk’a el attık. Şehir içi toplu ulaşıma tramvayı entegre ettik. Yeni yeni mekanlar yarattık. Yapılaşmaya, binaların cephelerine özel hükümler getirdik. Önceleri biraz tepki çeksek de, zamanla, yukarıda söz ettiğim Eskişehir halkının özellikleri nedeniyle her biri yerine oturdu. Esnafın, insanların çevrelerinde gerçekleşen değişimi görüp hızla buna uyum sağlamaları neticesinde de şehir bugünkü durumuna geldi. Elbette yeni planlarımız, yeni projelerimiz var. Pandemi süreci tüm dünyada tüm ülkede olduğu gibi, bizi de birçok alanda plan ve projelerimizi revize etmek zorunda bıraktı. Ekonomideki ciddi zikzaklar müteahhitler üzerinde olumsuz etki yaptı. Ya gecikmeler yaşandı ya da müteahhidin tümden çekilmesi nedeniyle yeniden ihale sürecine girmemize neden oldu. Yine de yeni planlarımız, Porsuk 1, Porsuk 2, Gündoğdu 1,2,3 gibi dönüşüm projelerimiz var. Her yerde söylüyorum ama burada bir kez daha yineleyeceğim… Benim Eskişehir ile ilgili hayallerim asla bitmeyecek. 

"Artık çiftçinin ürünü para kazandırmıyor"

Kırsala yatırımlarınız devam ediyor, fide dağıtımı, ipekböceği desteği, canlı hayvan desteği gibi. Son olarak da, bazı bölgelerdeki Büyükşehir Belediye mülkünde olup da elverişli toprakları tarıma açtınız. Ancak diğer taraftan da kırsaldan şehir merkezine göç de devam ediyor. Köylerde yaşlı nüfus her geçen gün artıyor. Bu durumun önüne geçmek için sizce ne gibi önlemler alınmalı?

Türkiye’nin tarım alanında çok yanlış politikalar izlediğine yönelik düşüncem uzun süredir kafamı meşgul eden bir mesele zaten. Tarım, yani hem toprağın işlenmesi, ürün alınması ve hayvancılık, sonuçta gıda ile, beslenme ile, aç kalıp kalmamakla ilgili. Teknolojiniz çok ileri seviyede olmayabilir, ekonominiz çok güçlü olmayabilir, ancak gıda ve su sorununuz yoksa, bunların kıtlığını çekmiyorsanız yaşamınızı her türlü devam ettirebilirsiniz. Ama nehirlerinizde tutacak balık, dallarında meyveler yetişen ağaçlarınız, ekip biçeceğiniz topraklarınız yoksa, ya da artık eskisi kadar verimli değilse, ortada hayati bir sorun var demektir. Olayın bir yönü böyle. Diğer bir açıdan bakarsak, gerçekten de köylerimizde genç nüfus artık yok denecek kadar az. Nüfus sayımlarına bakın, ilçe ve köy nüfusları her yıl azalıyor. Köylerde yaşayan ve aileleri çiftçilik yapan gençler, köyde kalıp kendi toprağını işlemek yerine şehre göç edip asgari ücretle çalışmayı tercih ediyor. Niye? Çünkü artık çiftçinin ürünü para kazandırmıyor. Devlet, Brezilya’dan mercimek, Meksika’dan kuru fasulye, Çin’den sarımsak ithal etmek suretiyle bu alanda da dışa bağımlılık gibi son derece önemli bir sorun yaratmış durumda.

Başkan Büyükerşen: "Desteklerimizin tümü çiftçimizin köylerinde kalması için..."

Biz Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2015 yılından bu tarafa kırsaldaki çiftçilerimize, imkanlar ölçüsünde destek oluyoruz. Bir milyondan fazla ücretsiz domates fidesi, marul fidesi dağıttık. İpek böcekçiliğini yeniden canlandırmak için ücretsiz dut fidesi dağıttık. Lavanta yetiştirilmesine ön ayak olduk. Sizin de söylediğiniz gibi, son dönemde belediyemize ait uygun toprakları tarıma açtık. İlgili belediyelerle gerekli anlaşmaları yaptık. 2 yıl önce 50 manda hibesi yaptık. Sanırım sayıları yüzü geçti. Üreticinin malını doğrudan tüketiciye satabilmesi için, kooperatifleşmeleri için yol gösteriyoruz. Meyve-sebze kurutma tesisleri kurup, üreticilere bıraktık. Şehir merkezinde de halkımıza daha sağlıklı ve daha hesaplı ürünler satabilmek için, Halk Ekmek’in yanına Halk Sütü ekledik. Yumurta satışına başladık. Üretici marketlerimizde, diğer şehir ve belediyelerdeki benzer uygulamaları desteklemek için, yalnızca kendi şehrimizde üretilen ürünleri değil, bizim bölgemizde yetişmeyen ürünleri de alıp satışa sunuyoruz. Aynı şekilde diğer şehirlere satış yapılmasına da aracı oluyoruz. Bu ve buna benzer desteklerin tümü çiftçimizin gerçekten köylerinde kalmasına neden olacak ürün çeşitliliği, ürün verimliliği ve para kazanmalarına destek olmak için. Ancak şu unutulmamalı ki, ben buna “can suyu vermek” diyorum. Yani çiftçilerimiz bu destekleri alarak sonrasında devamını kendilerinin sürdürebilecekleri sistemleri kurup işletmeli. Yoksa, her yıl belediye bize bu desteği versin, biz de para kazanalım derlerse, bu, günü kurtarmaktan başka bir işe yaramaz.

"Her şeyi Eskişehir halkıyla birlikte yaptık"

Ülkemiz ve dünyamız olarak bir pandemi sürecinden geçiyoruz. Eskişehir’in koronavirüs ile savaşını nasıl sürdürüyorsunuz? Bu zor dönemlerde Eskişehir halkına nasıl bir yol gösterip yardımcı oldunuz?

Benim Eskişehir halkına yol göstermek gibi bir üstünlüğüm ya da ayrıcalığım yok, olamaz da zaten. Biz her şeyi Eskişehir halkıyla birlikte yaptık, halen de birlik-te yapıyoruz. Eskişehir halkı zaten aydın ve bilinçli bir halk Pandeminin ortaya çıkmasının hemen ertesinde gerekli önlemleri mümkün olduğunca aldılar. Benim Sevgili Eskişehirlilerden sizin vasıtanızla en önemli ricam, pandeminin yeniden artma eğilimine girdiğini asla unutmasınlar ve gerekli hassasiyetleri ilk günlerdeki gibi göstermeye devam etsinler. Eskişehirliler, Devlet yönetimi tarafından alınan önleyici ve kısıtlayıcı kararlara büyük ölçüde uydular. Biz Büyükşehir Belediyesi olarak diğer belediyelerimizle birlikte, görev ve sorumluluklarımız çerçevesinde tüm görevlerimizi eksiksiz yerine getirdik. Ancak Eskişehir’e yurt içi ve yurt dışından gelenler tarafından virüsün taşınmasını önleyebilmemiz, ne yazık ki mümkün olamadı. O dönemde yapacağımız bazı organizasyonlar durduruldu, özellikle muhalif belediyelerin önlerine duvarlar örüldü. Ancak artık bunları yeniden gündeme getirmek istemiyorum. Hem Eskişehir’de hem Türkiye genelinde ‘İşler tam düzeldi’ diyerek, normalleşme sürecine girilmesinin ardından Hükümet yetkisindeki kısıtlamaların gevşetilip bir kısmı da kaldırılınca, durum yeniden kritik bir hale gelmeye başlıyor. Biz uyarılarımızı yapmaya devam ediyoruz. Valiliğe bağlı olan ve bizim de içinde yer aldığımız İl Hıfzıssıhha Kurulu tarafından gerekli durumlarda inisiyatif kullanılarak bir takım sınırlandırılmalar getiriliyor. Biz de bir takım önerilerde bulunuyor ve alınan kararları uyguluyor ve denetliyoruz. Normalleşme sürecinden önce, gerek işlerini kaybedenlere, gerek işyerlerini açamayan bu nedenle mağdur olan esnafa yardımlarda bulunuyoruz. Yaşlı ve düşük gelire sahip insanlarımıza gıda ve eşya yardımını zaten 20 yıldan fazladır yapıyoruz. Bundan sonra da devam edeceğiz. 

Başkanım, bu zor günlerde bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bilakis ben size teşekkür ederim. Eklemek istediğim değil ama tekrarlamak istediğim bir şey var. Her şeyin başı sağlık. Lütfen Covid-19 salgınından kurtulmak için, ilk günlerdeki dikkati ve hassasiyeti göstermeye devam edelim. Kendimiz, ailemiz, sevdiklerimiz için.  Ve şayet bu hastalığa yakalanıp da onu yenmeyi başardıysak, lütfen plazma bağışçısı olmak için hemen harekete geçelim ve bir hastanın hayatını kurtaralım. 

 Gazete Eskişehir Ekspres'in Ekim sayısından...