Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oytun Meçik, Gazete Eskişehir Ekspres'in Ocak-2021 sayısına konuk oldu, tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinin ekonomiye etkilerini anlattı. Önemli değerlendirme ve tespitlerde bulunan Doç. Dr. Meçik "Belki bir gün yeniden sınıflarda ders yapabileceğiz, belki yeniden birlikte konserler izleyebileceğiz, belki büyük sofralarda birlikte yemek yiyeceğiz ama her şey eskisi gibi olmayacak. Bu çerçevede anlaşılıyor ki, bu süreçten herkesin hesabına düşen şeyler olacak” dedi. 

"Covid-19 önemli değişikliklere yol açtı ve açmaya da devam ediyor"

Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi, sağlık kadar ekonomimizi de etkiledi. Siz de bir açıklamanızda, Covid-19 pandemisinin ekonomi üzerinde uzun dönemli etkilerinin söz konusu olabileceğini söylediniz. Bu süreçte sizce ne gibi tedbirler alınmalı?

İktisatçılar makroekonominin karşı karşıya kaldığı şokları genellikle arz ya da talep yönlü şoklar olarak değerlendirirler. Her bir durumda ekonominin hangi kanallarının bu şokun etkileri altında kalacağı ve dolayısıyla ne tür sonuçlar, bir diğer deyişle ne tür baş edilmesi gereken problemler ortaya çıkacağı da bu sayede öngörülebilir. Tabi bu problemlere karşılık olarak başvurulması gereken çözüm yolları da genellikle belirlidir. Bununla birlikte Covid-19 pandemisi her şeyden önce bir sağlık krizi olarak gündemimize gelse de insan yaşamını temelden sarsan özellikleri ile ekonominin üretim tarafında da tüketim tarafında da önemli değişikliklere yol açtı ve açmaya da devam ediyor.

"Hizmet sektörü bu süreçte derin yara aldı"

Ekonominin üretim tarafındaki sorunların nispeten daha hızlı aşıldığını görüyoruz, zira bahar dönemindeki kapanma sürecinden sonra bütün dünyada çarklar yeniden dönmeye başladı. Ancak burada iki noktaya değinmeden geçmemek gerekir. Bunlardan birincisi hizmet sektörünün bu süreçten aldığı derin yaradır. Çünkü sürecin başından beri, yaz döneminde denenen -yeni normallere- rağmen, en basitinden kafe ve restoranlardan, turizm faaliyetlerine ve perakende ticarete kadar hizmet sektörü faaliyetlerinde önceki dönemin ortalamalarına dönebilmek mümkün olmadı. İkinci bir husus küresel ekonomiyi daha derinden etkilemesi beklenen fakat birçoğumuz için şu an çok görünür olmayan bir konu. Ülkeler bu süreçte yaşanan üretim dalgalanmalarından, bazı alanlardaki arz yetersizliklerinden ötürü ticarette içe kapanma eğilimleri sergilemeye başladılar. Bu sağlık araç-gereçlerinde, ilaçlarda olduğu gibi tarım ürünlerinde, temel besin maddelerinde ve yine bazı katma değerli ürünlerde gözlenen bir olgudur. 

"Yaşam koşulları baştan aşağıya değişti"

Tüketim tarafında yaşanan değişimler ise çok daha karmaşık bir durum sergiliyor. Çünkü pandemi döneminde her birimizin yaşam koşulları baştan aşağıya değişti. Bazılarımız hiç evden çıkmadan çalışmaya başladık. Her gün simit aldığımız simitçi, bindiğimiz otobüs, yemek yediğimiz lokanta, kitap satın aldığımız kitapçı artık sadık müşterilerini yitirdiler. Bunun karşı tarafında doğal olarak başka rutinler belirdi. Evlere daha çok paket siparişler verilmeye başlandı, kargolar belirli kurumlara ya da merkezlere dağıtılırken, evlere, şehrin her bir köşesine dağıtılmaya başlandı. Önceden dükkanlardan satın aldığımız ürünler de elektronik ticaret yoluyla kargolara eklendi. Bütün bunlar tüketim anlayışımızın derinden değişmesine sebep oldu. Tüketimin iktisat derslerinde sıklıkla dile getirdiğimiz bir özelliği vardır; kolay kolay değişkenlik göstermesini beklemeyiz. Pandemi nedeniyle bir çırpıda değişen tüketim anlayışımızın ne yazık ki maskelerimizi yavaş yavaş çıkardığımız günlerde de yani pandemi sonrası hayatımıza ayak uydururken de ufak ufak değişse de eskiye dönmesi pek mümkün olmayacaktır. Pandeminin uzun dönemli etkilerinin esasen bu şekilde ortaya çıkması söz konusu olacaktır. 

"Pandeminin uzun vadeli ve derin etkileri olacak"

Ne tür tedbirlerin alınması gerektiği konusu ise pandeminin ekonomi üzerindeki bu karmaşık etkileri kadar karışık ve hassas bir konu. Çünkü pandemi ekonominin her alanını etkiledi ve bütün alanlara yönelik bir müdahalede bulunmamız gerekiyor. Bu süreçte ekonomideki kesimler arasında ciddi bir gelir dağılımı farklılaşması yaşanması bekleniyor. Tabii bu durum, dünyadaki bütün ülkeler için geçerli. Ancak Türkiye ekonomisi açısından bu durumun en önemli özelliği, OECD’nin yakın zamanda açıkladığı gibi bölgeler arası istihdamdaki eşitsizlikler açısından Türkiye’nin en dezavantajlı ülke olması. Bu, toplumda yetenekleri az olan, düşük gelirli çalışan ve genç işgücünün en ağır yarayı alan kesim olmasına yol açacaktır. İşte bu nedenle pandeminin uzun vadeli ve derin etkilerinin olacağından söz edebiliriz.

"Dijital dönüşüm çağında olduğumuz unutulmamalı"

Yaşanan eşitsizliğin toplumdaki ekonomik ve sosyal yönden ağır sonuçlarının hafifletilmesi kısa vadede telafi edici ücret ya da eşitleyici ücret farklılığı gibi yöntemlere başvurularak sağlanabilir. Ancak bu dönemin uzaması devlet bütçesi üzerinde ağır bir yük oluşturacaktır. Bu açıdan uzun dönemde sürdürülebilir bir yöntem olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan, işsizlik oranının yüzde 12’yi, genç işsizliğinin yüzde 24’ü aştığı bir işgücü piyasası söz konusu. İşsiz kalanların istihdam edilebileceği alanların yaratılması ekonomik beklentilere bağlı, zira beklentilerin iyileşmesi halinde yatırımlar yapılacak ve istihdam olanakları genişleyecektir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus ise artık bir dijital dönüşüm çağında olduğumuz gerçeğidir. Gelecekte nitelik sahibi olmayan işgücü istihdamı giderek güçleşeceği için eğitim politikalarının da bu gerçekler göz önünde bulundurularak yapılandırılması gerekir.

"Covid-19 sonrası dünya ve Türkiye ekonomisinin nasıl şekilleneceği konuşuldu"

Eskişehir Uluslararası İktisat Kongresi bu sene Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşti. Bu çalışmadan çıkan sonucu paylaşır mısınız?

EconTR Uluslararası İktisat Kongresi Türkiye’deki üniversitelerin İktisat Bölümleri ile iş birliği yapılarak düzenlenen ve farklı illerde gerçekleştirilen bir kongredir. Bu kongreyi üniversitemizin 50. yılını kutladığımız 2020 yılının Haziran ayında Eskişehir’in ve kampüsümüzün en yeşil ve hareketli olduğu zamanlarda yaparak, alanında söz sahibi pek çok iktisatçıyı misafir etmek, onların bilgi birikimlerini araştırmacılar ve öğrencilerimizle paylaşmalarını sağlamayı hedeflemiştik. Covid-19 pandemisi nedeniyle kongremizi Eylül ayına erteledik ve daha sonra da dijital ortamda düzenlemek zorunda kaldık. Her şeye rağmen zorlu koşullarda da olsa, yoğun bir katılımla kongreyi düzenledik. Kongrede ekonomi, finans, işgücü piyasaları ve dış ticaret gibi geniş yelpazede teorik ve deneysel araştırmalar paylaşıldı. Bu araştırmaların iki ana eksende bizi aydınlattığını söyleyebilirim. Birincisi Türkiye ekonomisinin bugün gündemde yer alan yapısal problemleri ve bunlara yönelik çözüm önerileri, ikincisi ise Covid-19 sonrası dünya ve Türkiye ekonomisinin nasıl şekilleneceğidir. Kongrenin gerçekleştirildiği dönem itibariyle araştırmacıların hayatlarında ilk kez yaşayarak tecrübe ettikleri bir pandemi dönemini daha iyi irdelediklerini ve düzenlediğimiz kongrenin ülkemiz için yeni çözüm arayışlarına zemin oluşturduğunu düşünüyorum. Kongre her ne kadar dijital ortamda başarı ile tamamlanmış olsa da dünyanın ve ülkemizin farklı yerlerinden Eskişehir’i ve üniversitemizi ziyaret etmek üzere gelmeyi tasarlayan araştırmacıların, pandeminin olmadığı günlerde yeniden yüz yüze düzenlenen bir organizasyonda bir araya gelebilme temennisi ile ayrıldığımızı söyleyebilirim. 

Eskişehir’i istihdam koşulları anlamında değerlendirdiğinizde avantaj ve dezavantajları nelerdir sizce?

Bir kenti değerlendirirken her şeyden önce kentin yaşayanlara neler sunduğuna bakmak gerekir. Bunun için son yıllarda sıklıkla kentlerin yaşanabilirlik göstergelerine göre değerlendirildiğini biliyoruz. Eskişehir bu sıralamalarda hep üst sıralarda yer alan bir kent, bunu sağlayan çok bilindik bazı faktörler var. Kentin yükseköğretim kurumları ile iç içe geçmiş bir yaşam biçimi var. Bundan hem sosyo-ekonomik yapı hem de üretici kesimin etkilendiğini söyleyebiliriz. Birçok kente kıyasla üretimde niteliğin ve katma değerin daha yüksek olduğu bir kent Eskişehir. 

"Eskişehir’de istihdam bakımından önemli işgücü piyasası uyumsuzlukları var"

Öte yandan kentteki ticaret ortamının da belirli bir ölçüde öğrenci endeksli olduğunu söyleyebiliriz. Bu tespitleri istihdam koşulları açısından yan yana getirdiğiniz zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Kentte hizmet sektörü nitelik gerektirmeyen işgücü için kısıtlı bir istihdam olanağı sunsa da imalat sanayi sektörünün aradığı işgücü profili daha nitelikli. Ne yazık ki özellikle sanayi alanında işverenlerin aradıkları profilde işgücü bulma sorunu yaşadıklarını görüyoruz. Bunun üniversitelerle daha etkin iş birlikleri kurularak aşılması mümkün olabilir. Mesleki ve uygulamalı eğitimi, eğitim-öğretim programlarına ne kadar dahil edebilirsek aranan işgücü profilinin elde edilmesinde çözüme katkı sağlayacaktır. Kentteki istihdam koşulları bakımından önemli bir dezavantaj ise hizmet sektörü istihdamına yöneliktir. Nitelik gerektirmeyen işgücü istihdamının gerçekleştiği bu alanda çoğunlukla yarı zamanlı öğrenci istihdamlarının söz konusu olması sektördeki işgücü döngüsü çok artırıyor. Bunun sonucunda da hizmet sektörü gibi işgücü profilinin fazlasıyla ön plana çıktığı ve doğrudan müşteri deneyimini, satış performansını, verimliliği etkileyen bir konuda hem istikrarsızlık hem bilgi ve deneyim kayıpları yaşanabiliyor. Özetle Eskişehir’de istihdam bakımından önemli işgücü piyasası uyumsuzlukları olduğunu söylemek mümkün. 

Pandemi, toplumu istese de istemese de değişimlere sürükledi

Pandemi sonrası alışkanlıklar da değişti. Uzaktan eğitim, internetten daha fazla alışveriş gibi… Bu yeni düzen sizce bazı sorunlara yol açabilir mi? Örneğin bazı meslek gruplarını bitirebilir mi?

Pandemi asıl gündemimiz haline gelmeden önce de aslında toplumun hem tüketim hem de çalışma anlayışlarında değişmeler meydana geliyordu. Endüstri 4.0 ya da dijital dönüşüm kavramlarını toplumda duymamış kimse kalmadığını sanıyorum. Ancak bu kavramları duymaktan öte, kendimiz ya da kurumumuz için ne anlama geldiğini, neler getireceğini çok az kişinin umursadığını biliyoruz. Kuşkusuz bu değişiklikler bugünden yarına hayatı baştan aşağıya değiştirecek olmasalar da artık bu değişimin çok daha hızlı olması için bir sebep olan pandeminin hayatımıza girdiğini biliyoruz. Pandemiden hemen önceki yaşantınız ile bugünkü yaşantınızı bazı açılardan karşılaştırmaya tabi tuttuğunuzu düşünün. Önceden günlük rutinlerinizde olan gittiğiniz yerler, aldığınız ürünler, yaptığınız harcamalar bugün hala varlar mı? Bugün için geçerli olan alışkanlıklarınız ya da rutinler önceden var mıydı? Özellikle bunlardan tüketim ile ilgili olanlar bizi en fazla düşündürenler. Çünkü tüketim alışkanlıklarının kolay kolay değişmediğini biliyoruz. Ancak pandemi toplumu istese de istemese de bu değişimlere sürükledi. Dolayısıyla belki bir gün yeniden sınıflarda ders yapabileceğiz, belki yeniden birlikte konserler izleyebileceğiz, belki büyük sofralarda birlikte yemek yiyeceğiz ama her şey eskisi gibi olmayacak. Her sektör ya da her iş kolu, ilerideki bir gün ile özellikle pandemi öncesindeki dönemi karşılaştırdığında iyi ya da kötü bir yönde farklı bir noktada duruyor olduğunu görecek. Bu çerçevede anlaşılıyor ki, bu süreçten herkesin hesabına düşen şeyler olacak. Ama bir kestirim yaptığımızda en ön planda yaygın biçimde niteliksiz ya da düşük seviyede nitelikli işgücü istihdamının ve dolayısıyla kolaylıkla dijitalleşmesi veya otomasyonu söz konusu olan hizmetler sektörü işlerinin geldiğini söyleyebiliriz. Türkiye’deki mesleklere genel olarak baktığımız zaman, bu dönüşümle birlikte işlerini kaybetme olasılığı yüksek olanların toplam istihdamdaki payları neredeyse yüzde 60 civarındadır. Bu geleceğin bize önemli değişiklikler getireceğinin bir habercisidir. 

Pandemi ekonomiyi hem arz hem talep yönlü sıkıştırıyor

Yine pandemi dönemine ekonomik bakış ve finansal riskler konularının yeteri kadar tartışıldığını, çözüm bulma konusunda adımlar atıldığını düşünüyor musunuz?

Pandemi döneminin önceliği nihayetinde sağlık konusu. Üstelik bugün yaşayan insan neslinin aşina olmadığı bir konudur pandemi. Dolayısıyla pandeminin diğer boyutlarına dair tartışmaların biraz geri planda kaldığı söylenebilir. Akademik dünya açısından ise böyle bir durumun söz konusu olmadığını, bilakis pandeminin çeşitli alanlardaki etkileri üzerine yoğun araştırmalar yapıldığını görüyoruz. Böylece politika yapıcıların kullanabileceği önemli bir bilgi birikimi hem dünyada hem ülkemizde sağlanıyor. Bu bilgilerden hareketle politikalar tasarlanması ve uygulanması noktasında ise politika yapıcıların en büyük kısıtı en başta ifade ettiğimiz gibi pandeminin ekonomiyi hem arz hem talep yönlü olarak sıkıştırması. Şokun ekonomi geneline yayılması buna yönelik çözüm bulabilme olanaklarını ister istemez daraltıyor. Ama her şeye rağmen uygulanan vergi indirimleri, borç ertelemeleri ve geçici gelir destekleri ile gerekli müdahalelerin yerine getirilmeye çalışıldığını söylemek gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken asıl nokta pandeminin insanlığın tümüne yönelik gerçekleşen bir felaket olduğudur. Dolayısıyla bunun yol açtığı bütün olumsuzlukların bir çırpıda ortadan kaldırılabilmesine yönelik bir gücün söz konusu olamayacağını kabullenerek başlamamız gerekir. Politika yapıcılara bundan sonraki süreçte düşen asıl kritik rol ise dijital dönüşüm sürecinin daha da hız kazandığı pandemi sonrası dünyaya yönelik temel stratejilerin belirlenmesi olacaktır. Çünkü orta ve uzun vadede işgücü piyasasındaki uyumsuzluklar ve dolayısıyla istihdam sorunlarının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin gündeminde de olmasını bekliyoruz. 

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Pandemi sürecinde makroekonomik düzeyde potansiyel üretiminin azalması ve buna piyasa düzeyindeki aksaklıklar sebebi ile karşı karşıya kaldığımız ve süregelen fiyat seviyesi artışı, Türkiye ekonomisinde öncelikli ele alınması gereken meseleler olarak tanımlanabilir. Çünkü bu olguların eşlik ettiği bir süreç toplumun gelir eşitsizliği ve yoksullaşmayı daha fazla hissetmesine sebep olacaktır. Bunun ekonomik alanın yanı sıra sosyal alanda da ortaya çıkarabileceği çok çeşitli sorunlar olabilir. Pandeminin başladığı dönemde konunun uzmanları dışında toplumda oluşan genel kanaat, bu dönemin birkaç ay içerisinde atlatılacağı ve her şeyin eskisi gibi olacağı yönündeydi. Bu bütün dünyada hemen hemen böyleydi. Şimdi de aşı uygulamasına yönelik böyle bir beklenti var. Ancak aşının yaygın uygulaması ve sunacağı performansı, yaşamadan bilemeyeceğiz. Pandeminin sağlık alanında yarattığı etkileri çözmeksizin ekonomi alanında dört dörtlük sonuçlar elde etmemiz mümkün olamayacağı için, içinde bulunduğumuz bu yeni koşulları -en azından pandemi gündemi bitene kadar- kabullenmek durumundayız. İş modellerimizi, yaşam biçimimizi bilimin bize öğütlediği çerçevede, yani pandemi koşullarına ayak uydurabilecek biçimde ayakta kalmaya çalışarak sürdürmeye çalışmalıyız. Ekonomide bir hane halkının yaptığı harcamanın, bir başka hane halkı için gelir yarattığı bilinci ile ekonomik faaliyetlerimizi sürdürmeye devam etmeliyiz. 

Gazete Eskişehir Ekspres'in Ocak-2021 sayısından...