Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Küpeli, Eskişehir Postası'nın sorularını yanıtladı. İşte o röportaj... 

Bütün hayatım planlı

Başkanım bir işadamı olarak bir gününüz nasıl geçiyor? Yoğun iş temposunun artıları eksileri neler?

Sabah 06:55’de güne başlıyorum. Mümkün olduğu kadar her gün sabah en az yarım saat yürüyüş yapmak işe gitmeden önce önceliklerimden bir tanesi. Saat 08:40’da evden ayrılıyorum ve 9 civarında da her gün işbaşı yapıyoruz. Benim bütün hayatım planlı. Fakat gün içerisinde sonradan oluşabilecek sürprizler için de ajandamda boşluk bırakıyorum. Sabah 09’da işe başladıktan sonra 10’a kadar toplantılar planlamalar yapılıyor. Saat 10’dan sonra da randevularım başlıyor benden randevu isteyenlerle ilgili. Saat 1 ve 2 arası programlarıma genellikle ara veriyorum. 14:30’dan sonra tekrar programlar ve randevular başlıyor. Organize Sanayi Bölgesi’nin içerisinde ziyaretlerim oluyor. Bölgeyi geziyorum, caddeleri, sokakları, yapılan işleri ve kendi  işlerimizi de bu anlamda takip ediyorum. Günün her saati benim için planlanmış vaziyette. Duruma  göre akşamları bazen 19:00, bazen 21:00-22:00 o saatlere kadar işlerim devam ediyor.

Sade bir hayat, stabil bir yaşantı bana göre değil

İş temposu yoğun olduğu zaman insan kendisini dinlemeye çok vakit bulamıyor. Ufak tefek rahatsızlıklar sizde karşılık bulmuyor. Onun dışında başkalarının sıkıntıları ile ve onların çözümü ile uğraşmak başlı başlına huzur da veriyor. Çünkü insanlara yardımcı olabilmek beni çok mutlu ediyor. Fakat bu yoğun tempoya alıştım. Biraz işim azalsa çok sıkılıyorum. Tatil veya iş seyahatlerinde programlarda biraz boşluk olursa cidden çok bunalıyorum. İş temposuna alıştık, sade bir hayat, stabil bir yaşantı pek bana göre değil. 

Çocuklarımıza yeteri kadar zaman ayıramadık

Dede de oldunuz bu arada tekrar hayırlı olsun, nasıl bir duygu, yoğun iş temponuzda ailenize yeteri kadar zaman ayırabiliyor musunuz?

Evet 23 Aralık 2020’de ikinci torunumuz, 05 Şubat 2021’de de üçüncü torunumuz dünyaya geldi. Allah gönlünde olan herkese kısmet etsin. Torun, evlat sevgisi aslında bunların arasında çok da bir fark yok. Bazıları torun evlattan daha sevimli diye söylüyorlar. Ben buna pek katılmıyorum. Bence her ikisi de en az diğeri kadar önemli, sevimli. Fakat özellikle Türkiye’de genç yaşta anne baba olanlar hayatın o yıllardaki yoğun temposu içerisinde kendi çocuklarının büyüdüğünü anlayamıyorlar. Yeni bir düzen kurmak, ekonomik olarak belirli bir yere gelmek, insanları o ilk evliliklerinin olduğu yıllarda fazlasıyla meşgul ediyor. Bir de bakıyorsunuz ki çocuklar büyümüş, onları yeteri kadar sevemedik, onlara yeteri kadar zaman ayıramadık, bence burası herkesin, bende dahil eksik olduğu bir konu. Fakat torunlar olunca yaş kemale ermiş oluyor, hayat mücadelesi birçok yönüyle rahatlamış oluyor, insanların ihtiyaçlarının ya da hedeflerinin çok büyük bir kısmı gerçekleşmiş oluyor. Dolayısıyla hem insan kıymetini daha fazla anlıyor, hem de onları daha iyi anladığı için daha fazla zaman ayırdığı için torun sevgisi sanki evlat sevgisinden daha fazla gibi oluyor ama bence işin kaynağı bu yönde. Yoksa evlatlar da torunlar da birbirinden kıymetli…

 Röportajın tamamı için tıklayın...