Geçtiğimiz eğitim öğretim yılını nasıl değerlendiriyorsunuz?

2018-2019 Eğitim-Öğretim yılı ne yazık ki eğitim çalışanlarının yıllardır süre gelen sorunlarına çözümbulunması anlamında yeterli adımların atılmadığı bir dönem oldu. Derslik ve öğretmen açığından, yönetici atamalarına, eğitim çalışanlarına yönelik şiddetten, okullara ayrılan ödenek yetersizliğine, ders materyallerinin azlığına, okullaşma oranlarının düşüklüğüne kadar birçok alanda yaşanan sorunlar eğitimimizin niteliğine olumsuz etki etmeye devam etti.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni strateji planını nasıl buldunuz? Yine bir müfredat değişikliği gündemde sizce bu doğrumu?

Bu soru bağlamında 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi ile ilgili şunları söyleyebilirim. Ders saatlerinin sayısının azaltılarak, teneffüslerin artırılması, öğrencilerin sosyal, kültürel faaliyetlerde de yer almasının sağlanmasını eğitim açısından faydalı görüyoruz ama bu yapılırken, öğretmenlerin norm fazlası olmaması için gerekli tedbirler alınmalı, ikili eğitim kaldırılmalı, okul ve ders derslik sayısı artırılmalıdır. Ayrıca, vizyon belgesinde eğitim kalitesinin artırılmasına yönelik hususlar bulunması, okullar arasındaki başarı farklarının azaltılması, okulların niteliğinin artırılmasına yönelik hedefler belirlenmesi, müfredata yönelik çalışmalar yapılacak olması, mesleki ve teknik eğitimin güçlendirilmesi, okullarda fiziksel alt yapıya yönelik çalışmalar yapılacak olması da olumlu bulduğumuz hususlardandır.

Beklentimiz yüksek

Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarılacağı söylemini önemsiyoruz. Ama bunun nasıl olacağı hususu önem arz etmekte. Tabi içeriği itibariyle bir kariyer mesleği olarak öğretmenliğin saygınlığını ve statüsünü besleyen bir kanun beklentimiz yüksektir. Okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamına alınacak olması sendikamızın teklifleri arasındaydı. Yerinde bir adım olacak. Ancak ilkokul eğitiminin 5 yıl olarak düzenlenmesi teklifi, eğitimcilerin ve uzmanların beklentisi arasındaydı. Sanırım Hükümet, 4+4+4’ten geri dönmeyi yanlış algılanacağı endişesiyle bu beklentiyi pas geçti. Bu yönüyle yeniden değerlendirilmesi uygun olacaktır. Okullara bütçe tahsis edilmesi, bir an önce hayata geçirilmelidir. Türk Eğitim-Sen olarak yıllardır yönetici ve öğretmenlerimizin, velilerimizle karşı karşıya bırakılmasını eleştiriyor ve her Toplu Sözleşme döneminde öğrenci başına okullara bütçe tahsis edilmesini gündeme getiriyor idik. Zorunlu Hizmet Tazminatı’nı yıllardır isteyen bir sendika olarak Teşvik’ uygulamasını’ çok yerinde buluyoruz. Teşvik uygulaması, dezavantajlı bölgelerde öğretmen istikrarını sağlayacaktır. Dolayısıyla, olumlu bir adım olmakla birlikte, 3+1 sözleşmeli istihdamı da asla kabul etmiyoruz. Artık Türkiye sözleşmeli kölelikten kurtarılmalıdır. Parçalanmış sözleşmeli ailelerin umudu dahi havada kalmıştır. Bu konuda karşı duruşumuz ve mücadelemiz tavizsizce sürecektir.

Okula başlama yaşının 66 aydan 69 aya çıkarılması doğru karar

Okula başlama yaşının düşürülmesi başlı başına zaten yanlıştı. Pedagojik gerçeklerle bağdaşmıyordu. Bu nedenle okula başlama yaşının 66 aydan 69 aya çıkarılması doğrudur. Hatta eskiden olduğu gibi 72 ay olmalıdır. Çocukların 72 aydan önce ilkokul 1. sınıfa başlamaları başta kaygı bozuklukları, okul başarısızlığı, kendine güvensiz olarak büyümeleri ve davranış sorunlarının gelişmesi açısından sakıncalıdır. Okula başlamak zihinsel, bedensel ve duygusal açıdan bir hazır oluş durumu da gerektirmektedir. 5 yaş çocuğu (60-71 aylar arası) zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak ilkokula henüz hazır değildir. Çocuğun okul eğitimine katılabilmesi için gerekli sosyal, duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerinin gelişimi 6 yaştan (72 ay) önce tamamlanmaz. Bu bilimsel ortalama dışında kalan çok az çocuk vardır.

Yüzde yüz yerli ve milli politika uygulanmalı

Okul müdürlüğü, il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü başta olmak üzere, eğitim yönetimini dış müdahalelere kapalı hale getireceğiz” sözünü, “MEB’i işgal etmiş çetelere artık yol vermeyeceğiz” şeklinde anlamak istiyoruz. Yönetici atamalarında yazılı sınav taahhüdünün ısrarlı takipçisi olacağımız bilinmelidir. Ayrıca mülakat adaletsizliğinin kökten kaldırıldığının da alenen ifade edilmemiş olmasını vizyon belgesinin eksikliği olarak görüyoruz. Sayın Bakanın vizyon belgesinin ruhunu; ehliyet, liyakat, bilim ve ahlak vurgusuyla tanımlamış olmasının sözde kalmaması ve tüm uygulama ve tasarruflara yansımasını umutla bekliyoruz. Eğitim camiasının, artık, yandaş kayırmacılığa ve ötekileştirmeye tahammülü kalmamıştır. Vizyon Belgesinin bütünü itibarıyla kamuoyunda oluşan yüksek beklentinin tam anlamıyla tatmin edilemediğini ve bu durumun ancak gerçekçi ve adaletli uygulamalarla sıhhatli yönetilebileceğinin görülmesi gerektiğini de vurgulamak istiyoruz. Tüm bunlar için nasıl adımlar atılacağını, hangi düzenlemelerin yapılacağını zaman içinde göreceğiz. Bu noktada en önemli husus “Ben yaptım-oldu” demeden, MEB’in tüm paydaşların görüşünü alarak, tam mutabakatla bu düzenlemeleri hayata geçirmesidir. Vizyon belgesinde yer alan hususlarla ilgili atılacak adımlarla ilgili kapsamlı değerlendirmelerimiz şimdiye kadar olduğu gibi devam edecektir.

Yeni eğitim öğretim dönemi için sizce bakanlık boyutunda neler yapılmalı?

Milli Eğitim Bakanlığı Sayın Ziya Selçuk’un bakan olmasından sonra oluşan yüksek beklentiye cevap verebilmek ve yıllardır kronikleşen sorunlara çözüm bulmak adına yoğun ve hızlı bir çalışma temposuna girdiğini gözlemliyoruz. Bu anlamda öncelikle özellikle son yıllarda iyice tüketilen moral ve motivasyonu tekrar sağlanmalı, belli siyasi saiklerle ortadan kaldırılan adaletli yönetim anlayışı tekrar tesis edilmeli ve eğitimle ilgili her konuda hak, hukuk, ehliyet ve liyakat gözetilmelidir. Eğitim-öğretim alanında yüzde 100 yerli ve yüzde 100 milli politikalar uygulanmalıdır. Bu konuda partner aranıyorsa Türk Eğitim-Sen kadroları ve üyeleri göreve hazırdır. Bu anlamda bu amaca hizmet etmeyen hiçbir dernek, vakıf, cemaat ve STK milli eğitimin yanına bile yaklaştırılmamalıdır. Eğitim alanı bir sistem yaklaşımı içerisinde değerlendirilmeli ve kurgulanmalıdır. Birbirinden kopuk, bağlamı olamayan veparçalar halinde yapılan değişiklikler anlamsız ve işlevsiz kalmaktadır. 

İlk düğme adaletli yönetici atamadır

Öğretmeni değerli kılmadan eğitimi nitelikli kılamazsınız. İlk düğme; adaletli yönetici atamadır. Bugün işyerlerimizde çalışma huzurunu katleden unsurların başında yandaş yönetici atama sı gelmektedir. Liyakat ve ehliyeti esasına göre atanmamış ve çalışanları ötekileştiren yöneticilerle eğitim çalışanlarının motivasyonunun sağlanamayacağı artık görülmelidir. Yeni programda sisteme dahil edilecek yeni nesil derslerin öğretmenleri, klasik bir seminer programıyla bu sisteme adapte edilmeye çalışılırsa başarılı sonuç alınması mümkün değildir. Bu bakımdan, yeni nesil dersler itibariyle, öğretmenlerimizin yetiştirilmesi hususunda da önemli bir yatırım ve zaman gerektiği görülmektedir. Tabii ki, sistem değişikliği kolay olmayacaktır. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. 2020-2021 eğitim öğretim yılında hayata geçirilecek yeni program için bir yıllık hazırlık dönemi öngörülmüş. Bu sürenin yeterli gelip gelmeyeceği de ayrıca iyi değerlendirmelidir. 

2019-2020 eğitim öğretim yılından itibaren yeni bir çalışma takvimi uygulamasına geçileceği açıklandı. Bu konuda düşünceleriniz nedir?

2019-2020 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacağı açıklanan yeni çalışma takvimine göre artık okullarımızda 1 yaz tatili 1 yarıyıl tatilinin yanında kasım ve nisan aylarında birer haftalık 2 ara tatil uygulaması yapılacak. İki dönem ortasında iki ara tatil verilmesi, öğrencilere dinlenme imkanı ve motivasyonlarına katkı sağlaması açısından olumlu olabilecektir. Ancak bu noktada iki hususun gözden kaçırılmaması lazımdır: Öğrenciler bakımından, söz konusu tatillerin, genel anlamda toplumun geniş kesimleri için olmadığı için, alışılagelen tatil formatında geçirilemeyeceği gerçeğinden hareketle bu sürenin daha farklı ve verimli değerlendirilmesi anlamında tedbirler alınmalıdır. Tatil döneminde okul ve öğretmen odaklı temalı etkinlikler öğrencilerin “Tatil” algısıyla örtüşmeyeceği için verimli olmayacaktır. Bundan dolayı okul dışı öğrenme ortamlarının teşvik edilmesi yoluna gidilmelidir. 5-13 yaş arası çocuklarımızı sadece tatil düzenini değiştirerek, hedeflenen düzeyde dinlendirip motive edebilmemiz çok mümkün olamayacaktır.

Öğretmenler bakımından…

Tatil süresi bakımından öğretmenlerimiz için değişen bir durum söz konusu değildir. Ancak ara tatiller süresince öğretmenlerimizin okulda bulunacakları zaman yapılandırılmalı ve belli bir plan program çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ayrıca bir takım ekonomik zorluklar içerisinde bulunan öğretmenlerimizin başta ek ders ücretleri olmak üzere mali kayıplarına meydan verilmemelidir.

2020-2021 eğitim öğretim yılından itibaren liselerde uygulamaya başlanacak ortaöğretim tasarımı açıklandı. Bu uygulamayı nasıl buldunuz?

MEB’in öncülüğünde, eğitimin öncelikli gündem olmasından mutluluk duyduğumuzu özellikle ifade ediyoruz. Açıklanan bu tasarım bir genel ortaöğretim yani günümüzdeki anlamıyla Anadolu Lisesi tasarımıdır. Tek başına yeterli değildir. Bunun okul öncesi, ilkokul, ortaokul, mesleki ortaöğretim ve üniversiteye giriş tasarımı da yapılmalıdır. Programa, bütün sistemin bir parçası olarak bakıyor, olumlu bulmakla beraber çekincelerimizi de ifade ediyoruz. Öncelikle yıllardır tartışılan meselelere cesaretle dokunuluyor olmasını takdir ediyoruz. Ayrıca daha önceki sistem değişikliklerinde yapılmayan bir şekilde, bu defa nispeten istişare usulünün takip edilmesi de bir diğer takdir edilecek husustur. 

Alt yapı yetersizliğini gidermeden...

Burada olması gerekenler noktasında bazı beklentilerimizi de ifade etmeliyim. Tarih dersi özellikle Türk Tarihi kesinlikle tek başına bir alan, grup olmalı ve zorunlu olmalıdır. Öğretmenlerimizin norm fazlası durumuna düşmemesi için tedbir alınmalıdır. Çocuklarımızın sosyal, sportif ve sanatsal yeteneklerini ortaya çıkaracak derslerin seçmeli olarak sunulması halinde yeni sistemle hedeflenene nasıl ulaşılacağı ciddi bir problemdir. Yaparak ve yaşayarak öğrenme esasını temel alan yeni programın hedeflerine fiziki ve teknolojik alt yapı yetersizliğini gidermeden istenen başarıyı yakalamak mümkün olmayacaktır. Kurgulanan Kariyer Ofisleri, öğrencilerin ilgi alanlarını, meraklarını, yetenek ve becerilerini yani güçlü yönlerini ortaya çıkarması açısından önemli ve olumludur. Ancak bu işlev için halen ne rehber öğretmenlerimizin sayısı ne de müfredatı yeterli değildir. Bu programı uygulayacak olan öğretmendir. Bunun için de çalışma ortamlarını huzurlu kılan, motivasyonu olumsuz etkileyen unsurları ortadan kaldıran bir tutumla işe başlanmalıdır. 

“Eti senin, kemiği benim” anlayışı çok eskide kaldı

Okulda şiddet geçen yıl da devam etti, sizce alınan tedbirler mi yeterli kalmıyor, yapılabileceklernelerdir?

Bu konuda olması gereken en önemli hususlardan birisi, eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi için en kısa zamanda yasal tedbirler alınmasıdır. Hemen her gün öğretmene şiddet haberleriyle sarsılıyoruz. “Eti senin, kemiği benim” anlayışı çok eskide kaldı. Artık öğrenciler ve veliler öğretmenlere pervasızca saldırıyor, hakaret ediyor hatta öldürüyor. Eğitim çalışanlarımız can güvenliğinden yoksun şekilde okullara gidiyor. Hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı, güvenliğin nöbetçi öğretmenler eliyle sağlanmaya çalışıldığı okullarımıza öğrenciler kesici alet, hatta silah sokabiliyor.  Bu noktada talebimiz; eğitim çalışanlarına şiddet uygulandığında bir şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılması ve en ağır cezai müeyyidelerin uygulanmasıdır. Eğitim çalışanlarına yönelik şiddete asla hoşgörü gösterilmeyeceği, aksine şiddet suçlarının mutlaka cezalandırılacağı düşüncesinin yerleştirilmesi ve kamu sağlığını bozduğu için de ayrıca cezalandırılacağı düşüncesinin oluşturulması, önleyicilik açısından önemli bir adım olacaktır. Öte yandan her okula güvenlik görevlisi tahsis edilmeli, Sağlık Bakanlığındaki Beyaz Kod uygulaması acilen Milli Eğitim Bakanlığı’nda da başlatılmalı, silahsızlanma politikası desteklenmeli, silaha erişim zorlaştırılmalı, toplumda öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artırmaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır. 

Urfalı’dan yeni eğitim dönemi için temenniler

Eğitim sistemimizde yoğun ve hızlı bir değişim sürecine girildiğini görüyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak koltuk ve makam hırsı ile kişisel çıkarları her şeyin üzerinde tutan anlayışların yok olduğu, huzurun, adaletin, hoşgörünün, liyakatin baş tacı edildiği, eğitim sistemimizde evlatlarımız ile ülkemizin geleceğine odaklanıldığı günlerin özlemini duyduğumuzu ve bugünlere erişmek için çaba gösterdiğimizi belirtmek isterim. Bu düşüncelerle, yaz tatilinin moral ve motivasyon, başarı, huzur ve mutlulukların yüksek ve çok olduğu bir döneme hazırlık olmasını temenni ederim. Eğitim sistemimizin sıkıntı ve problemlerini birebir yaşayan başta öğrenci, öğretmen, yönetici, eğitim çalışanları ve velilerimiz olmak üzere tüm paydaşlarımıza iyi tatiller dilerim.

Gazete Eskişehir Ekspres'in temmuz sayısından

Kaynak: Nevin Bulut Atak | Eskişehir Ekspres