Eskişehir’de 20 yılı aşkın süredir kimya öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra emekli olan Tülin Ertürk, küçük yaşlarda başlayan el işi becerisini 16 yıllık emekle benzersiz bir sanata dönüştürdü. Ertürk, eşsiz kanaviçe eserleriyle Eskişehir’de bir ilk olmanın gururunu yaşıyor. Kendisi bir kimya mühendisi olan, ancak Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde kimya öğretmeni açığıyla öğretmenliğe başlayan Tülin Ertürk, öğretmenlik görevini yürüttüğü yıllarda MEB onayı ile bir de kimya ders kitabına imza attı. Yazdığı ders kitabı liselerde 10 yıl süre ile okutulan Ertürk, emekli olduktan sonra kanaviçeye olan merakını sanata dönüştürerek iğne iplikle tek tek işleyerek muhteşem tablolar ortaya çıkardı.

Her şey küçükken başladı

Her biri ayrı bir sanat eseri olan çalışmaları hakkında bilgi veren Ertürk, el işlerine olan merakının nasıl başladığını şu sözlerle anlattı:

“Küçüklüğümden beri el işleriyle ilgilenen kişilerin arasında oldum. Annem, elime ya bir tığ ya da bir kanaviçe tuttururdu. Sanki bunları bilerek doğmuş gibiyim. Her türlü dikiş işine elimiz yatkın, çevremizde de bu işlerle uğraşan çok sayıda kişi var. Bu nedenle göz doygunluğu da var. Yaz tatillerinde küçük peçeteler, küçük işler yapardık. Elimiz kanaviçeye bu nedenle hep yatkın oldu.”

Bilgisayar programı ile aktarıyor

Kanaviçeden tablolar yapmaya kızının kendisine bir bilgisayar programı yüklemesiyle başladığını belirten Ertürk, program sayesinde ufkunun açıldığını ve bu işe merak saldığını kaydetti. Ressamların eserlerini yakından incelediğini ve seçtiği resimleri, programa aktararak proje hazırladığını ve sonrasında her bir resmi kanaviçeye çarpı işi tekniği ile işleyerek eserlerini oluşturduğunun altını çizen Ertürk, ilk yaptığı çalışmasının ise 6 ayda tamamladığını kaydetti.

Bu iş sabır ve gönül işi

En çok atları resimlemeyi sevdiğini belirten Ertürk, “Atları çok sevdiğim için ilk olarak koşan 3 atın yer aldığı bir tablodaki figürleri işlenebilir hale getirdim ve bir çalışma yaptım. İlk yaptığım eseri 6 ayda günde ortalama 4 saat çalışarak yaptım. Bu çalışma bitince çok güzel oldu ve beğenince de farklı arayışlara girdim. Daha çok fırça izi olmayan, fotoğrafa daha yakın net olan foto realistik ressamların eserleri daha net çıkıyor, onlar üzerinde çalıştım. Sonra dedim ki fotoğrafları da yapabilirim. Önce kızlarımın portresini yaptım, gayet de güzel oldu. Daha gelişmiş bir program ile şimdi çalışmalarımı sürdürüyorum. Sabır isteyen ve gönül verince yapılabilen bir iş bu.” dedi.

Bir sergi için 16 yıllık emek

İlk sergi deneyimi hakkında da bilgi veren Ertürk, “Taşbaşı Güzel Sanatlar Kültür Merkezi’nde ‘El işlemesi tablolar’ adında bir goblen sanatçısıyla beraber karma sergi açmıştık. Kendisinden teklif gelmişti. Çok da büyük ilgi gördü. 2016 yılında ise ilk kişisel sergimi Karikatürlü Ev’de açtım. Bu işi benim gibi yapan Eskişehir’de hiç kimseyi görmedim. Benim tarzım farklı. Benim bir sergi açabilecek kadar ürün ya da eser üretmem 16 yılımı aldı. Çok kişi buna zaman ayıramayabilir. Çok sabırlı bir yapım var. Çıkan eser beni her anlamda tatmin ediyor ve benzersiz geliyor bana. İleride daha büyük bir sergi açmayı planlıyorum.” dedi. Ankara ve İstanbul’da sergi açmayı istediğini belirten Ertürk, “Bu işi ne kadar emek verildiğini anlayan, bu işin değerini kıymetini bilen insanlarla eserlerimin buluşmasını istiyorum. Şu ana kadar hiçbir eserimin satışını yapmadım. Şuana kadar 30’a yakın eser ürettim ancak sergilenecek eserim 27 civarında.” şeklinde konuştu.

Akıl sağlığımı bu işe borçluyum

Ailesinin kendisini her açıdan desteklediğini anlatan Ertürk, yaptığı işin kendisine sağladığı avantajlardan ise şu şekilde söz etti:

“Ben şimdi diyorum ki kesinlikle akıl sağlığımı bu işe borçluyum. Başından sonuna kadar son derece heyecanlı bir iş ile uğraşıyorum. Örneğin 1 ay boyunca her gün saatlerce kumaşı işliyorsunuz, ortaya ne çıkacağını göremiyorsunuz, merak ediyorsunuz nasıl bir iş çıkacağını beklemek de heyecanlı bir durum. Sonuç güzel oluyor.”

Son derece zahmetli bir iş

Son olarak yaptığı işin zorluklarına da değinen Tülin Ertürk, açıklamasını şu cümlelerle sonlandırdı:

“Kullandığım ipler solmayan ipler. Ne kadar çok renk kullanırsanız ortaya gerçeğe o kadar yakın bir iş çıkıyor. Programa ipin özelliklerini giriyorum karşıma renkleri çıkarıyor. Ben 80 civarı renk ile çalışıyorum. Daha fazla renk ile çalışıldığında zorlaşıyor ve yorabiliyor. Ancak son zamanlarda yaptığım projelerde 130 farklı renge kadar çıkabiliyorum. Bir de her bir renk tek bir defa değil bazen birkaç defa kullanılıyor. Tek tek ellerimle sayarak işliyorum. Onlarca rengi, ipliği sırasıyla saya saya işlemek çok zahmetli. Çok emek var, bir hedefiniz var ve o ortaya çıktıkça zevk alıyorsunuz. Bazen adeta bitmesin dediğim eserler oldu, biterse ne yaparım diye beklediğim de oldu. Ama iş tamamladıktan sonra alınan keyif ise çok başka.”