Doç. Dr. Deniz, mezar taşlarının Osmanlılarda ölümü hatırlatan birer ibret vesikası olması yanında Müslüman Türk toplumunun ölüm karşısında takındığı tavrın taşlara yansımış hali olduğunu anlattı. Türk toplumunun ölüm karşısındaki ilk tavrının Orhun Kitabeleri’nde görüldüğünü belirten Deniz, "Kültiğin’in ölümü üzerine Bilge Kağan’ın "Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölmek için türemiş" sözü ile bin yıl sonra Osmanlı mezar taşlarında değişik veçhelerle kendini göstermiştir. Mezar taşı için, mevtaya dair bilgilerle şairin gönül dünyasından süzülen şiirin hattat tarafından meşk edilip nakkaş tarafından etrafının çiçeklerle bezendiği ve hakkak marifetiyle çelik kalemle şekillendirilen bir sanat yapıtıdır diyebiliriz. Osmanlı döneminde mezar taşları şu şekilde hazırlanıyordu. Öncelikle taşa kazınacak metin hazırlanır, hangi yazı türünün kullanılacağına karar verilir. Mezar taşı ebadında siyah boyalı bir kâğıt hazırlanır. Zırnık adı verilen kalın kamış veya özel hazırlanmış tahta kalemle kalıp bir yazı yazılır. Bu kalıbın altına aynı büyüklükte beyaz bir kağıt konur ve daha önce yazılan yazının harflerinin etrafı sık bir şekilde iğne ile delik delik delinir. Bu şekilde alttaki kağıda ince ve sık noktalar halinde yazılar geçirilir. Sonra bu alt kalıp taş üstüne sabitlenir ve üzerinde kömür tozu gezdirilir. Taş üzerinde siyah noktalar halinde belirir. Yazı işi bittikten sonra bu defa nakkaş devreye girer. Ölen kişinin sağlığında başına taktığı fes, sarık, kavuk her ne var ise o çizilir, kadınlarda ise çiçeklerle süslenir. Bundan sonra artık iş taş ustasına kalmıştır. Mermer ustası ise elindeki çekiç ve elmas uçlu çelik çubuk ile mezar taşını oyma tekniği ile oyardı. Mezar taşlarında kullanılan başlıklar o kişinin dünyadaki mesleği ve sosyal statüsü hakkında fikir yürütmemize yarar. Tarikat mensuplarının başlıklarında taçlar, memurlarınkinde fesler, daha çok ilmiye mensuplarında ise kavuklar üzerine sarılmış sarıklar bulunur. Kadın mezar taşlarında serpuştan ziyade çiçek, bitki, meyve ve güneş gibi doğa motifli süsler bulunmaktaydı" dedi. 

Mezar taşlarından ayrıca kişinin mesleki bilgileriyle ilgili ayrıntılı bilgiler öğrenilebildiğini anlatan Doç. Dr. Şefaattin Deniz, "Kişinin ölümü karşısında yaşanan acı ve ıstırabın yansıtıldığı şiirlere sıkça rastlanabilirdi. Özellikle 19. yüzyıl mezar taşlarında ölüm karşısındaki teslimiyet yerini daha çok acı ve ıstıraba bırakmıştır. Ölüm karşısında sükût etmekten daha çok giderek zor kabul edilebilen bir şeye dönüşmeye başlamıştır" ifadelerini kullandı. 

Konuşmasının ardından Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından Doç. Dr. Deniz'e hediyeleri takdim edildikten sonra sohbet sona erdi.