İMO Eskişehir Şube Başkanı Deniz Kılıç açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

Merkez üssü Düzce olan,  12 Kasım 1999 tarihinde meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremin üzerinden 20 yıl geçti. Bu şiddetli deprem, etki alanındaki yerleşim bölgelerinde ağır hasara ve büyük oranda can ve mal kaybına yol açmıştı. Ülkemiz, daha birkaç ay öncesinde yaşanan Marmara depreminin şokunu henüz atlatamamışken meydana gelen Düzce depremi tam bir yıkım olmuş, Düzce ve çevre illerde çok sayıda yurttaşımız hayatını kaybetmiş ya da yaralanmış, binlerce ev ve işyeri değişik oranlarda hasar görmüş, bölge ekonomisi derin yara almıştı

1999 yılında arka arkaya yaşanan iki büyük deprem nedeniyle geleceğe dönük kaygılar dönemin en büyük gündemi olmuş, ortaya çıkan yıkımın yarattığı karamsarlık tüm ülke genelinde huzursuz bir bekleyişe neden olmuştu. Marmara ve Düzce depremlerinin yol açtığı büyük acılar, tüm toplumsal hayatın deprem gerçeğine göre yeniden düzenlenmesi yönünde beklentileri artırmış, bir deprem ülkesi olan Türkiye`de ilgili mevzuattan şehirleşmeye, konutların güvenliğinden deprem eğitimine kadar geniş bir yelpazede köklü değişim yapılması doğrultusunda toplumsal basınç ortaya çıkmıştır.

Aradan geçen 20 yılda toplumsal yaşamda deprem gerçeği gözetilerek gerekli düzenlemeler yapılmadı. Mühendislik biliminin gerekleri dikkate alınmadı, yapı tasarımı, uygulama denetim evresi sağlıksız bir şekilde ele alındı. Ayrıca, yapı stokunun oluşturulması, yapı tasarımı, yapı üretimi ve yapı denetimi gibi birçok açıdan, bilimsel ve bütünlüklü bir düzen kurulmadı, kurulamadı.

Türkiye`de gecekondulaşma süreci, ihtiyaç sahiplerinin barınma ihtiyacını karşılamaya dönük masum bir çaba olarak başlamıştır. Bu durum zamanla örgütlenmiş bir mafya tasarrufu olarak şekillenmiştir. İşin içerisine oy alma ve siyasi kaygılar da girince "AF KONUSU" her seferinde "bu son denilerek" defalarca yenilenmiştir. 

Topraklarımızın büyük bir bölümü deprem tehlikesi altında bulunduğu gibi, yapı stokumuzun önemli bir bölümü de deprem riski taşımaktadır. Konuyla ilgili olarak tüm bilim çevreleri ve meslek Odaları mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi gerekliliğini dile getirirken, 24 Haziran 2018 seçimleri öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın öncülüğünde, TBMM tarafından ülke tarihinin en kapsamlı "İMAR AFFI" çıkarılmıştır. 

Amaç maddesi "yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak" olan 3194 sayılı İmar Kanunu`na Geçici 16. madde eklenmiştir. Türk İmar Tarihinin bugüne kadar ki en kapsamlı imar affı olan bu düzenleme ile hiçbir mühendislik hizmeti almayan ve bu kanun kapsamında mühendislik hizmeti alması talep de edilmeyen yapılar, herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın, kuralsızca, sadece mal sahibinin beyanı ile kayıt altına alınarak yasal statü kazanmaktadır.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması, imar, yapı denetim ve benzeri yasalarda köklü değişikliklere gidilmesi, yık-yap anlayışının önüne geçilmesi, kaçak yapılaşmanın önlenmesi, konutların ve kamu binalarının güvenli ve sağlıklı yapılmasının sağlanması doğrultusundaki görüşlerimizi sıklıkla kamuoyuyla, idari ve siyasi birimlerle paylaşıyoruz. Ancak çağrılarımız bilimsel ve teknik çerçevede yeterli ölçüde destek görmüyor. Bu durum, yeni ve büyük acıyla karşılaşma tehlikesini de güncel bir tehlike olarak önümüze koymaktadır.

Deprem Türkiye`nin bir gerçeğidir; ülkemiz topraklarının yüzde 93`ü deprem riski altında bulunmaktadır. İnşaat Mühendisleri Odası, yetkilileri önlem alma noktasında uyarmaya ve harekete geçirmeye devam edecektir. Toplumsal sorumluluğumuz ve insan hayatına verdiğimiz değer, bu konuda ısrarcı olmamızı zorunlu kılmaktadır. İnşaat Mühendisleri Odası depremi unutmama, unutturmama konusunda çalışmalarını, güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar sürdürecektir.

12 Kasım Düzce Depreminde ve diğer depremlerde yaşamlarını yitirenleri saygıyla anıyoruz.