Toplumsal tüketim alışkanlıklarımızın bizi yok oluşa sürüklediğini belirten yazar Buket Uzuner, Türk edebiyatından örneklerle eskiden bu topraklarda insanın doğayla ilişkisinin çok daha güçlü olduğunu, ancak bu ilişkinin artık çok zayıfladığını vurguladı. Uzuner, son yıllarda kaleme aldığı tabiat dörtlemesinin tamamladığı üç kitabından (Su, Hava, Toprak) bölümler okudu ve sözlerini şöyle noktaladı: “Çok fazla tüketmemenin insanı ahlak olarak da farklı bir yere koyacağına inanıyorum. Yerken, içerken, tüketirken bunun nereden geldiğini bilmek bize vicdanen bir özgürlük sağlayacak ve tüketimi azaltacaktır. Ancak bu şekilde çevremize rol model olabiliriz.”

Ömer Madra ise konuşmasına son yıllarda yapılan araştırmaların bulgularıyla başladı ve ilkel toplulukların doğayla ilişkisinden örneklerle insanın bugünkü mücadelede neler yapması gerektiğine dikkat çekti. Madra, 1900’lerin başında dünyada sadece birkaç otomobil olduğunu, ancak 100 yıl içinde bu sayının 500 milyona ulaştığını örnek vererek insanın tüketim potansiyelinin altını çizdi. Madra aynı zamanda, yanlış enerji kaynağı ve ulaşım tercihlerinin sebep olduğu hava kirliliği üzerinde durdu ve “Birkaç haftalık bir araştırma, Avrupa’daki en büyük çevre tehlikesinin hava kirliliği olduğunu; yılda 400 bin erken ölüme yol açtığını ortaya koydu” dedi.  

'Türkiye’de termiksiz bir gelecek mümkün'

Avrupa’da Enerji Dönüşümü adlı oturumda, Climate Tracker (İklim Takipçileri) kampanya sorumlulularından Arthur Wyns, Türkiye’de kentlerde yaşayan insanların yüzde 97’sinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) değerleri üzerinde hava kirliliğine maruz kaldığının altını çizerek Avrupa’nın kömürden çıkış politikalarına ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeline dikkat çekti. Aynı oturumda Kardelen Afrodit Adsal, yenilenebilir enerji uygulamalarında Danimarka’dan ilham verici örnekler paylaştı ve yerel örgütlenmeler ve kooperatifler sayesinde yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanacağını belirtti. Adsal Eskişehir halkına ilham verici bir bilgi de paylaştı: “200 kişi bir yıl boyunca her ay 10 Avro vererek ikinci el 500 KW’lık bir rüzgâr türbini alarak kendi enerji ihtiyaçlarının tamamını karşılayabilirler” dedi.

Konuşmacılardan iklim ve enerji uzmanı Ümit Şahin, verilecek mücadelenin öncelikle bir demokrasi mücadelesi olduğuna değinerek “Türkiye’de bir dönüşüm istiyorsak, çok hızlı bir şekilde dağıtık üretime geçmek -gerek kişi bazında, gerek kooperatif olarak- sektörü büyük kapitalin elinden almak için mücadele etmek gerekiyor” dedi. Halk sağlığı uzmanı Dr.Gamze Varol ise yaptıkları hava kalitesi izleme çalışmasının sonuçlarına göre Türkiye’de solunabilir havası olan tek bir il (Çankırı) olduğunu belirtti. Dünya Sağlık Örgütü’nün hava kirliliğini ‘görünmez katil’ olarak tanımladığının altını çizen Varol, “Hepimizin ortak stratejiler belirlemesi, ses çıkarabilmesi, ortak harekete geçecek şekilde çözüm üretebilmesi çok önemli” dedi.

İklim ve enerji uzmanı Özgür Gürbüz, Türkiye’nin ithal kömür bağımlılığına dikkat çekerek, yerli ve milli politikasının sorgulanması gerektiğini belirtti. Ayrıca enerji tüketiminin artmasının ekonomik gelişmişlikle bir alakası olmadığının, enerji verimliliğinin ekonomik büyüme anlamına geldiğinin altını çizerek, Türkiye ve Avrupa’nın güneşlenme haritası üzerinden Türkiye’nin kayda değer güneş enerjisi potansiyeline dikkat çekti.

Güneş enerjisi uzmanı mühendis Deniz Selkan Polatkan ise ucuzlayan güneş enerjisi üretimine vurgu yaparak, teknik altyapının ve mühendisliğin önemine dikkat çekti. Polat Türkiye’de güneş enerjisinin önünü açmak için yapılması gerekenleri sıraladı: “TEİAŞ lisanssız kapasiteleri yeniden açmalı, şebekeye bağlantılı öz tüketim ve fazla üretim satışı için mevzuat yenilenmeli, izin ve proje aşamalarını kolaylaştırmak gerekli” dedi.

'Yerel mücadele çok önemli'

Yerel hareketlerden örneklerin paylaşıldığı oturumda, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, özellikle Çırpılar ve Kirazlıdere termik santralleri için verdikleri mücadeleden bahsederek Eskişehir’e ilham verirken, DOSAB Termik Santraline Hayır platformundan Nezahat Akışlı, Bursa’da organize sanayi bölgesine kurulmak istenen DOSAB termik santraline karşı açtıkları davalardan ve yerel desteğin çok önemli olduğundan söz etti. Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri platformunun gönüllü avukatı İsmail Atal ise fosil yakıtlara karşı halkın daha duyarlı olduğunun altını çizdi. Adana Yumurtalık’ta son on yıl içinde kanser vakalarının 5’ten 60’a kadar çıktığını vurgulayan Atal, verdikleri mücadele sonucunda EPDK’nin bölgedeki 17 termik santral lisans başvurusunu reddetmek zorunda kaldığına dikkat çekti. Akdeniz Yeşiller Derneği’nin eş sözcüsü Mustafa Tuncaelli ise, Muğla’da karşı karşıya kaldıkları zorlukları ve hukuksuz uygulamaları anlattı. Tuncaelli, kömürlü termik santral yatırımlarının köyleri yer değiştirmeye zorladığını, şimdiye kadar bölgede 10 köyün yok edildiğine özellikle değindi.

'Kazanıyoruz çünkü haklıyız'

Etkinliğin son oturumunda söz alan Eskişehir Ziraat Odası Başkanı Levent Özbunar ve Eskişehir Tabip Odası Başkanı Mehmet Akif Aladağ ise Eskişehir’in kömürden enerji üretimini neden istemediğine, santralin ne gibi etkilere sebep olacağına ve mücadeleyi devam ettirmek için yapılması gerekenlere değindiler. Özbunar, TMMOB tarihinde ilk defa özel bir çalışma grubunun Alpu için kurulduğunu, bu grup tarafından gerçekleştirilen çalışmanın da yakın zamanda kamuoyuyla paylaşılacağını belirtti. Aladağ ise, Avrupa’da her yıl 18.200 erken ölümün sadece termik santrallerin yarattığı kirlilik sebebiyle meydana geldiğini söyledi ve Türkiye’de planlanan tüm termik santraller yapılırsa ülke bütçesinin yüzde 20’sinin sağlık harcamalarına ayrılmak zorunda olacağına dikkat çekti. Aladağ sözlerini şu şekilde tamamladı: “Biz gücümüzü gerçekliğimizden ve haklılığımızdan alıyoruz. Kazanıyoruz çünkü haklıyız. Bu mücadeleyi de kazanacağız”

Şenlik Pazar günü Haller Gençlik Merkezi’nde gerçekleştirilen ekoloji ve hayvan temalı atölyeler ve oyunlarla devam etti, çocuklara yönelik çevreci mesajlar veren tiyatro gösterileriyle sona erdi.