Kılıç, şöyle konuştu;

"Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki deprem tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarstı. Gölcük Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edilmektedir. 1999’dan sonra depremin neden olduğu yaraları sarmaktan çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Ortaya çıkan bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürüldü, bunların toplamı olarak kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturuldu. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında aradan geçen 22 yılda olası deprem zararlarını azaltma çalışmalarının toplumların/kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gidemediği görülmektedir"

"Kanal İstanbul Projesi varlığıyla bir beka sorunudur"

"AFAD’ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışma ile hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) kapsamında, büyük çoğunluğu 2017 tarihinde bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmalar belirlenmişti. Son olarak 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir kent merkezinden 70 km uzaklıkta gerçekleşen depremin bu kentimizde yarattığı hasar ve can kaybı üzerine TBMM nce “Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla” oluşturulan  Meclis Araştırması Komisyonu raporunda, yapılması gereken çalışmaların büyük oranda gerçekleştirilmediğini görüyoruz. Aynı zamanda  bu raporun bugüne kadar yapılan çalışmaların ve içinde Odamızın da olduğu değişik kesimlerce defalarca dile getirilen önerilerin bir araya getirilmesinden ibaret kaldığını ve ilave bir öneri geliştirilemediğini görüyoruz. Raporda Kanal İstanbul’un olası İstanbul depreminde kente etkisinin ne olacağı konusunda hiçbir değerlendirme yapılmamıştır. Kanal İstanbul Projesi varlığıyla bir beka sorunudur"

"Köklü, kalıcı, önleyici değişikliklere ihtiyaç var"

"En son Deprem Araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun yüzde 40’ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir. Yapı Denetim Yasasında köklü, kalıcı, önleyici değişikliklere ihtiyaç vardır. Yapı denetimi konusunda AFAD Eylem Planı gerekçesinde “Yapı Denetim Yasasının bir bileşeni ve içerisinde müteahhitlik sektörü ile ilgili düzenlemelerin olacağı Yapı Yasası’nın çıkarılması depremle mücadelede önemli bir aşamadır. Yapı Denetim sisteminin sağlıklı çalışması için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır"

"Kentsel dönüşüm rant odaklı politikalara teslim edilmiştir"

"Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca  6 milyon 700 bin binanın  riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil; sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Kentsel dönüşümdeki temel konulardan biri de finansman konusudur. Vatandaşa verilen 190 milyon TL uzun vadeli kredinin günün ekonomik koşulları, inşaat maliyetlerindeki artışlar ve gelir düzeyindeki düşüşler dikkate alındığında yetersiz olmasının yanı sıra ödenemez bir durumla karşı karşıya kalındığı görülmektedir. DASK’ın İzmir’de hasar gören 26.675 konutla ilgili toplamda  yaptığı 276 milyonTL lik ödemenin özellikle orta hasarlı binalarla ilgili finansman sorununa bir destek olmasının çok gerisinde kaldığını göstermektedir. TBMM araştırma komisyonunca bu konulara bir çözüm önerisi geliştirilememiştir"

"İmar Affı başlı başına cinayettir"

Kılıç "Hâlihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikeler ortadayken bir de üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskan ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa 'Bu binaya oturabilirsin' demesi anlamına gelmektedir.  İnşaat Mühendisleri Odası olarak yıllardır benzer sorunlara dikkat çekiyoruz. Bu sorunların çözümü ise bilinmez değildir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada ne eylem planlarının ne de ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir" şeklinde konuştu.