Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Eylem Karacasu şöyle konuştu;

"Meslektaşımız Av. Dilara Yıldız’ın kadın cinayeti sonucu öldürülmesinin derin üzüntüsü ve öfkesi içerisindeyiz. Meslektaşımızın ailesine ve hukuk camiamıza başsağlığı diliyoruz. 

"Dehşet verici"

Meslektaşımızın kamuya açık bir yerde, polislerin olay yerine intikal etmesine rağmen eski nişanlısı tarafından silahla katledilmesi, ülkemizde kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin ne kadar rahat işlenir hale geldiğini göstermesi açısından da dehşet vericidir. Biz hukukçular, ısrarla kadınların yaşam hakkına yönelik sistematik hal alan kadın cinayetlerinin önlenmesi için yasaların eksiksiz uygulanmasını; önleyici, koruyucu tedbirlerin alınmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikaların bir an önce hayata geçirilmesini talep ettik. Kadınların yaşam hakkının korunmasının devletin görevi olduğunu vurgulayarak, bu sorumluluğun yerine getirilmesini istedik. Ancak iktidar kadına yönelik şiddetle samimi ve etkin bir mücadele yerine, tam tersi kadınların yaşam ve özgürlüklerinin güvencesi olan İstanbul Sözleşmesinden imzayı çekerek kadınları daha da korumasız bırakmıştır."

"Tüm sorumlu kişi ve kurumlar cezalandırılmalı" 

İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Av. Duygu Akyol ise "Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda gördüğü baskıya dayanamayarak, yaşadıklarını videoya kaydettikten sonra ne yazık ki gencecik yaşta hayatını sonlandırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, geçmişten bugüne, ve ne yazık ki halen, aklın ve bilimin ışığında yürüyen en değerli gençlerinin intihara sürüklenişlerine şahit olmaktadır.Peki neden yapamıyoruz? Neden gençlerimizi bu karanlıktan koruyamıyoruz? Enes, ardında bıraktığı notta iki neden sıralıyordu: birincisi, ülkenin sosyal ve ekonomik durumu nedeniyle yaşadığı yoğun bir ümitsizlik duygusu; ikincisi ise ailesinin zoruyla gönderildiği cemaat yurdunda yaşadığı baskı.. Oysa ki çok da uzak olmayan geçmişte, 15 Temmuz 2016’da, zamanında devletin en üst kademesindeki yöneticilerin dahi “cemaat” adı altında nice güzellemelerle övdükleri karanlık bir terör örgütünün ülkeyi karanlığa sürüklemeye çalışmasına hepimiz şahit olduk. Gelinen aşamada belirtmek gerekir ki, İktidar, niteliklerini hiç umursamadan yalnızca açmış olmak adına her geçen gün üniversite sayısını artırırken aynı doğrultuda öğrenci kontenjanları da artmasına rağmen yeni yurt açmayarak zor koşullar altında okumaya çalışan gençleri çaresiz bıraktı. Soruları vererek, atama ve iş bulma vaadlerinde bulunarak insanları cemaatlere mahkum ettiler. Enes başta olmak üzere, aynı durumdaki tüm gençlerimizin ve ülkenin geleceği için, cemaat ve tarikat yurtları derhal kapatılmalı ve bir genci yaşamının en güzel yıllarında intihara sürükleyen tüm sorumlu kişi ve kurumların tespit edilerek cezalandırılmaları gerekmektedir. 15 Temmuz 2016’da bu ülkeye dayatılmaya çalışılan karanlık, bugün yalnızca isim değiştirerek “başka bir cemaat” adı altında ve resmi olarak faaliyet gösterebilen/ göstermesine göz yumulan bu yapılanmalar nezdinde de devam etmektedir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, Enes’in hayatını karartan bu zihniyete ve devletin tüm kademelerine sirayet etme gayesi içindeki cemaatlere ve tarikatlara göz yumuldukça aynı karanlık, laik Türkiye Cumhuriyeti bakımından bir tehdit olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. Eskişehir Barosu olarak laik Türkiye Cumhuriyetinin kazanımlarına her daim sahip çıkacağımızı ve sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygılarımızla bildiriyoruz." diye konuştu.