Tekrar merhabalar sevgili eskisehirekspres.net takipçileri. Gecikti değil mi yazı? Yıkılmış ortalık, ilki çok beğenilince! Sağ olun, sağ olun… Ya hocam yapma lütfen diyorsunuz, peki peki…

Yazıya geçelim. Geçen yazıdan kalan bir iki konuya açıklık getireyim izin verirseniz. Neden tıp fakültesi mezunlarına doktor denir demiştik. İzah etmeye çalışayım. Yüksek öğrenim süresi normalde 4 yıldır, lisans eğitimi olarak geçer. Tıp fakültesi mezunları 4 yıllık lisans eğitimi sonrası 2 yıl daha eğitime devam ederek tezsiz yüksek lisans yapmış sayılırlar. Bu yüzden diplomalarında tıp doktoru yazar. Bilimsel bir unvandır aslında. Çok uzun süredir bu şekilde kullanıla gelmiştir. Arapça hkm kökünden gelen hekim kelimesi karar veren, bilen anlamına gelir. Ancak doktor kelimesi kadar yaygın kullanılmaz. 

Peki uzman doktor, operatör doktor kime denir? Açıklamaya çalışayım. 6 yıllık eğitim sonrası pratisyen hekim olarak tanımlanan doktor arkadaşımız sen ne doktorusun yavrum sorularını yanıtlayabilmek için bir dalda uzmanlaşmaya karar verir. Şaka bir yana tercih meselesidir. Pratisyen hekim arkadaşlar her konuda bilgili, toplum sağlığının en önemli yapı taşlarıdır. Sağlıkta asıl önemli olan birinci basamak sağlık hizmetlerini sağlarlar. Önleme, koruma, takip gibi. Çocuklarımızın zamanında aşılanmadığını bir aklınıza getirin lütfen.

Ne doktoru olduğu sorusunun yanıtını aramak isteyen doktor arkadaş tıp uzmanlık sınavına (TUS) girer, bir dalda eğitim almaya hak kazanır. Çocuk, dahiliye, kardiyoloji gibi dallar dahili; ortopedi, kadın doğum, üroloji gibi dallar cerrahi branşlardır. Uzmanlık dallarının tam isimlerini değil bilinen isimlerini kullanıyorum bu arada. Uzmanlık eğitimi süreleri 4- 5 yıl arası değişir. Kendimden örnek vermek isterim. Kalp ve damar cerrahisi eğitimi 5 yıldır. Bendenizin 18 ay günaşırı nöbet tutmuşluğum vardır, hem de pansuman odasında sedye üzerinde, ya da yoğun bakım ünitesinde sandalyede enseme 500 ml’lik SF torbası koyarak tilki uykusunda. Ama inanın cerrahlar üzerlerinde emeği olan ve emek verdikleri herkes, her şey için kendileri farkında olmasalar da minnet duyarlar. Çünkü cerrahi sadece öğrenilen bir olgu değil bir yaşam biçimidir, gerçek bir sevdadır. Ne mutlu farkında olana. Bu yüzden hiç kapatmadığınız telefonunuz gece dörtte çaldığında çok normal bir şeymiş gibi uyanır ve hastanız hakkında konuşursunuz ya da hastaneye gidersiniz. Hatta telefonun sesini kısmayı unutmuşum, umarım komşum rahatsız olmamıştır diye düşünebilirsiniz. Neyse, bazen bir yıldan fazla uzayabilen bu eğitim süresi sonunda yazılı bir uzmanlık tezi hazırlayarak hem tez hem bilimsel sınav; cerrahi branşlarda bir de ameliyat sınavından geçer ve mutlu sona ulaşırsınız. Artık o dalın uzmanı, o cerrahi branşın operatörüsünüzdür. 10- 11 yıl sonra ne doktoru olduğunuz açıklığa kavuşur. 4 yıllık fakülte mezunu arkadaşınız siz eğitime devam ederken dört beş yıl içerisinde kendi işinin patronu olmuş ya da işinde belli bir seviyeye gelmiştir, belki holding patronu olmuştur. Siz profesyonel hayata daha yeni atılacaksınızdır. Mecburi hizmet diye bir olay daha var hiç girmiyorum oraya. Bazı hekim arkadaşlarımızın hayata adaptasyon zorluğu bundan olabilir. İroni yapıyorum tabii ki. Size bir sır vereyim mi? Bu süreçlerin en önemli tarafı nedir bence biliyor musunuz? Empati yapabilmek, hastanın yerine kendini koyabilmek. En zor tarafı nedir peki? Keşke hiçbir hekim arkadaşım yaşamasa, ama mümkün değil. Hastanızı kaybetmek zaten çok acı verici bir şey, daha da zoru birisine hastasını kaybettiğini söylemek. İşte tıp eğitiminin en önemli, en zor yanları…

Kısaca dedim ama başlı başına bir yazı oldu bu da. Bu başlıktan çok yazı çıkar. Yeniden buluşabilmek ümidiyle esenlik, selamet, sağlıcakla kalın…

Bir sonraki yazı; 

Kalbim ağrıyor doktor bey…