Aylardır meşgul olduğumuz pandemi konusu aslında bizler için çok da yeni bir şey sayılmaz. Öyle ki pandeminin insanlık tarihi içerisinde her zaman önemli etkileri olmuştur ve gelecekte de kuşkusuz olacaktır. 

Ancak toplumsal hafızanın çoğu zaman geçmiş ile gelecek arasında bağlantı kurmaya yetmemesi gibi bir özelliği vardır. Durum böyle olunca geçmişe bakmak çoğu zaman günümüzü anlamak ve geleceği planlamak için gereklidir. 

Pandemi yeni bir olgu değil. Aslında insanlık için hiçbir zaman da yeni bir olgu olmadı. İnsanlık tarihi felaketler, savaşlar, iklim değişiklikleri gibi çoğu zaman öngörülemeyen olaylar ile şekillenmiştir. İnsan doğanın bir parçası olarak aynı zamanda doğa ile savaş halindedir. Bu savaşı kazanması da kaybetmesi de eşit derecede tehlikelidir. 

Çeyrek yüzyıl içerisinde aslında birkaç pandemi daha yaşadık. Ebola ve HIV/AIDS bunlardan sadece iki tanesi. Ancak HIV/AIDS şu anı ve geleceği anlamamız açısından içinde bulunduğumuz duruma en yakın olan olgu olarak değerlendirilebilir. 

HIV/AIDS’e gelmeden önce söz konusu pandemi olunca toplumun birkaç aşamalı bir süreçten geçeceğini belirtmek isterim. Bu aşamaları anlamadan Pandemiden sonrasını anlamamız çok kolay olmayacaktır. 

Şok: Hastalığın gizemini her şekilde koruduğu dönemlerde toplumun yaşadığı durumdur. Bu aşama spekülasyonlar ile doludur. 

Korku: Şok aşaması ile korku aşaması çoğu zaman iç içedir. Bu aşamaların sınırlarını birbirinden kesin ve net bir şekilde ayırmak çoğu zaman imkansızdır.

Korku aşamasında artık hastalık toplumsal olarak inkâr edilemeyecek bir düzeydedir ve hastalığa ilişkin elde edilmiş bilinen bir neden yoktur. Hastalığa neden olan olgu ne kadar bilinmez ve ne kadar gizemli ise halkta yaşanan korku da o kadar derin ve güçlü olur.

Şüphe ve Paranoya: Toplumda görünmeyen bir düşman vardır ve bu düşman hemen her yerde, her şekilde olabilir. 

Bu üçüncü aşamanın tipik özelliği bireylerin artık her şeye ve herkese şüphe ile yaklaşmasıdır. Birey artık kendisini paniğe sürükleyecek bilgi ve haberlere, konu ile ilgili olumlu gelişmelere ve hatta varsa test ve tedavi imkanlarına bile şüphe ile yaklaşmaktadır. Günümüzde aşı ve tedaviye karşı gelişen şüphenin tohumları işte bu dönemde ekilmiştir.

Peki ya sonrası? Ya her şey geçtikten sonra? Eski günlere geri dönünce? 

Öncelikle basit, kısa ve net bir şekilde belirtmek istiyorum. Pandemiden sonra bir daha asla ve asla, hiçbir şekilde “eski günlere” dönüş yaşanmayacaktır. Pandemiden sonra ki toplum bir Pandemiden önceki topluma asla ama asla benzemeyecektir. Bunu çok yakında yaşadığımız bir deneyimden zaten biliyoruz: HIV/AIDS. 

Susan Sontag ufuk açan ve günümüzü anlamamıza yardımcı olan eseri “Metafor Olarak Hastalık: AIDS ve Metaforları” adlı kitabında insanın başına gelen hastalık için bir nedene ihtiyacı olduğunu, hastalık ile ilgili olarak sürekli suçlayacak biri ya da birilerini aradığını söyler. Sontag’a göre insan hastalık ve bununla gelen “felaket” ile ilgili olarak suçu hep bir yerlerde arar. Faturayı kesecek birileri hep buluruz. 

Pandemiden sonraki dönemde de toplumsal olarak yapılacak ilk iş bu felaketin faturasını kesmek için birilerinin aranması olacaktır. HIV/AIDS krizi sonrasında medyanın en çok tartıştığı konu insanlık olarak bu krizden çıkarılabilecek sonuçlar olmadı. Tam tersine bugün hala felaketin kimin “suçu” olduğu konusunda tartışmaları hayretle izliyoruz. 

Her felaket değişimlerini de beraberinde getiriyor kuşkusuz. Titanik battıktan sonra denizcilik alanında birçok değişim yaşandı. Havacılık sektöründe her yaşanan kazadan sonra da kurallar değişiyor, yeni önlemler alınıyor. 

Benzer şekilde bu Pandemiden sonra da hayata bakış açımız değişecek. Örneğin HIV/AIDS Pandemisinden sonra cinsellikte, hijyen kavramında, sağlık bilincimizde, eğlence anlayışımızda değişiklikler oldu. Bugün hala HIV/AIDS Pandemisinden kalma seyahat ve göçmenlik kuralları tüm dünyada yaygın bir şekilde görülmekte. Kişisel tıbbi kayıtlar ile ilgili olarak bugün uygulanan hastayı koruyan yasalarımız aslında bir bakıma HIV/AIDS pandemisinde ve pandemi sonrasında yaşananlardan sonra oluştu. Ek olarak kişisel alan kavramımız değişti, tedaviye ulaşım hakkı “insan hakları” kavramı içerisinde ele alınmaya başladı. En önemlisi de HIV/AIDS Pandemisi sonrasında uluslararası ilişkilerde yeni ölçekler ve güç ilişkileri gelişti, HIV tedavisi bugün uluslararası arenada hala önemli bir “aktör” olmayı sürdürüyor. 

COVID 19 Pandemisinden sonrasını düşündüğümüzde ise daha farklı senaryolar ile karşı karşıya olacağız. 

Öncelikle COVID 19 “geleceği yakınlaştırdı” demek yanlış olmayacaktır. 

İnsan-teknoloji birlikteliği içinde bulunduğumuz pandemi döneminde tarihte hiç olmadığı kadar gelişti. Öyle ki bu birliktelik artık kopması imkânsız bir ilişkiye dönüştü. On-line eğitim, internet tabanlı çalışma ekosistemleri, yer ve zaman olgusundan azade üretim imkanları pandemi sonrasında da kalıcı bir hale gelecek gibi görünüyor. 

Toplumların gelişmişlik düzeylerini daha önce belirlenen standartlardan çok daha farklı kriterler ile değerlendirildi pandemi döneminde. Sağlık hizmetlerine ulaşma, bu hizmetlerin ücretsiz olması, eşit bir şekilde herkesin yararlanması pandemi döneminde en önemli toplumsal gelişmişlik endeksi olarak karşımıza çıktı. Toplumların sağlığa ve bilime yaptığı yatırım Pandemiden sonra da artık geri dönülmez bir şekilde önemli bir standart olacak. 

Bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu teknolojilere pandemi döneminde hemen her şeyden daha fazla ihtiyaç duyduk. Internet bir “eğlence” alanı değil, bireyin bir temsil alanına, evdeki ofisine ve hatta sınıfına dönüştü. Pandemiden sonra da artık lüks olarak görülen bu teknolojilerin birer standart olmasını bekliyorum. 

Toplumsal mesafe ve beden temizliği gibi temel hijyen standartları gelecekte de önemli bir gösterge olacak. Pandemi sonrasında ateşli iken veya öksürürken uçak yolculuğu yapmak sanırım imkânsız olacak. O iğne atsanız yere düşmez diye tabir edilen araçlarda gerek şehir içi gerek şehirler arası yolculuklar da sanırım tarih olacak. Tatil kavramımızın da bu durumdan etkilenmeyeceğini söylemek yanlış olur. İnsan yoğunluğunun az olduğu, fiziki temasın en az noktada olduğu tatil alanları birer standart dolacak. 

Tabi pandemi sonrası elbette olumsuz durumlar da olmayacak değil. 

HIV/AIDS pandemisinden sonra bazı gruplar damgalandı, pandeminin nedeni olarak görüldü ve birçok şiddet olayı yaşandı. COVID-19 sonrasında da şüphesiz bazı gruplar damgalanacak ve çeşitli nefret söylemi ve şiddetine maruz kalacaklar. 

Ancak HIV/AIDS bir pandemi olarak anıldığı günlerde Afrika’daki bir bebekle Avustralya’daki bir araya getiren ortak bir özellik olmuştu. Fransa’da genç bir kadının Nijerya’daki HIV Pozitif  bir bebek için yürüyüş yaptığını görmüştük. Ben şahsen, İstanbul’da HIV/AIDS alanında hak aktivizmi yapan bir derneğe gelen Çibutili bir erkeğe Aktivist bir kadının ilaç bulmak için sürdürdüğü insanüstü mücadeleyi duygulanarak izlemiştim. HIV/AIDS Pandemisi bize insan olduğumuzu hatırlatmıştı.  

COVID-19 ise insanın değerini gösterecek ve asıl önemli olanın bilim, teknoloji ve insan hayatı olduğunu gösterecek… 

İnsanlık bir kez daha acılarından öğrenecek.

Dr. Okan Aksu-Eskişehir Teknik Üniversitesi 

Yazıda ele alınan HIV/AIDS günümüzde “ölümcül” bir durum olmaktan çıkmıştır. Birleşmiş Milletlere göre HIV/AIDS artık “kronik hastalık” olarak değerlendiriliyor. HIV Pozitif bireyler tedavi alarak sağlıklı bir hayat sürebiliyorlar.