Eskişehir Anadolu Üniversitesi eski Rektörü, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Naci Gündoğan, pandemi sonrası yaşanan uzaktan öğretim dönemini, Türkiye’deki üniversitelerin dijitalleşme yolunda atmış olduğu adımları Eskişehir Ekspres’e anlattı.

"Salgın sonrasında örgün eğitime geçilse bile uzaktan öğretim uygulamaları sıklıkla kullanılacaktır"

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sürecinde uzaktan eğitime yönelim oldu. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz, üniversitelerimizde uzaktan eğitimin başarılı bir şekilde uygulandığını düşünüyor musunuz?

COVID-19 Küresel Salgını nedeniyle ülkemizde de bütün dünyada olduğu gibi yüz yüze eğitime ara verilerek, dijital imkanlarla uzaktan öğretim yoluyla dersler yürütülmeye başlandı. Kabul etmek gerekir ki tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de acil bir durum söz konusu. Buna rağmen bu süreçte şunu da memnuniyetle müşahade ettik ki pandemi ilanı ve üniversitelerimizde uzaktan öğretime geçiş kararını takiben bir hafta içerisinde üniversitelerimizin üçte ikisi, iki hafta içerisinde ise tamamı bir şekilde uzaktan eğitim vermeye başladı. Bu noktada öncelikle verilen eğitimin niteliğini sorgulamak yerine eğitim ve öğretimin sürekliliğini sağlamak gerekiyordu. Üniversitelerimiz ellerindeki imkanların elverdiği ölçüde bunu sağlamaya çalıştılar. Bu süreçte dünyanın gelişmiş ülkelerindeki önde gelen üniversitelerde de durum farklı değildi. Tabi ki küresel salgın döneminde zorunlu olarak yapılan acil durum uzaktan öğretim uygulamalarının, önceden planlanmış ve önemli bir seçenek olan uzaktan öğretimden farklı olduğunu da vurgulamak gerekir. Dolayısıyla, yeni normal olarak ifade edilen süreçte ve devamında uygulanacak uzaktan öğretim; çerçevesi çizilmiş, yapılandırılmış ve kalite standartları olan bir uzaktan öğretim olmalıdır. Bu dönemde üniversitelerimizin uzaktan öğretim alanında önemli bir deneyim kazandıklarını salgın sonrasında da örgün eğitime geçilse bile üniversitelerimizin uzaktan öğretim uygulamalarını sıklıkla kullanacaklarını düşünüyorum. Bunun için de Yükseköğretim Kurulu olarak gerekli düzenlemeleri yapıyoruz.

"Dijitalleşme süreçlerini iyi yönetiyoruz"

Ülkemizde dijital dönüşüme ayak uydurabilecek kaç üniversite var ve bu sayının artması için girişimler mevcut mu?

Ülkemizde dijitalleşme süreçlerini hem altyapı hem de eğitim öğretim materyallerinin hazırlanması bakımından iyi yöneten üniversitelerimizin sayısı az değil. Ayrıca biz bu amaçla, Yükseköğretim Kurulu olarak, Anadolu Üniversitesi ile birlikte 2018 yılında bir proje başlattık. Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm adını verdiğimiz bu projenin ilk ayağında ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yeni kurulmuş 16 üniversitemizde öğretim elemanlarımızın ve öğrencilerimizin dijital yetkinliklerini geliştirmeye yönelik bir program düzenledik. Bu kapsamda şu ana kadar Anadolu Üniversitemiz tarafından 10.725 öğretim elemanına 8 haftalık çevrimiçi olarak “Dijital Çağda Öğrenme ve Öğretme” dersi ve 61.346 öğrencimize de bir dönemlik kredili olarak “Dijital Okuryazarlık” dersi verildi. Dolayısıyla, proje kapsamındaki bu üniversitelerimiz aslında içinde bulunduğumuz sürece daha hazırlıklı girdiler. Projenin ikinci ayağında ise bu 16 üniversiteye ilave olarak aralarında Eskişehir Teknik Üniversitemizin de bulunduğu yeni kurulmuş 4 teknik üniversitemiz ile Anadolu’da bulunan 4 üniversitemizin öğretim elemanlarına YÖK, CISCO ve ODTÜ işbirliği ile “Siber Güvenlik” ve “Ağ Yönetimi” eğitimleri verilmeye başlandı. Önümüzdeki dönem bu dersler öğrencilerimize de verilecek. Dolayısıyla projemizin ikinci aşamasında üniversite sayımızı 24’e çıkarmış olduk. Önümüzdeki günlerde bu projemizin üçüncü aşamasını da kamuoyu ile paylaşacağız.

"Karşınıza gelen ilk soru, uluslararası sıralamalarda nerede olduğunuz oluyor"

Dünya Üniversiteleri Akademik Sıralamasında Türkiye var ancak, sıralamada yerimizi daha üst noktalara taşımak için yapılması gerekenler nelerdir sizce?

Öncelikle bazı sıralama kuruluşları tarafından yapılan dünya sıralamaları ile ilgili düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bu sıralamaların ticari bir yönü olduğunu kabul etmekle birlikte uluslararası öğrenci çekmede ve üniversitelerin uluslararası tanınırlılığında önemli etkisi olduğunu söylemem gerekiyor. Nitekim, üniversite yöneticiliği yaptığım dönemde katıldığım uluslararası üniversite fuarlarında öğrenci adaylarının ilk sorduğu soru üniversitenin sıralamalardaki yeri oluyordu. Aynı şekilde yurtdışındaki üniversitelerle işbirliği yapmak istediğinizde yine karşınıza gelen sorulardan ilki belli uluslararası sıralamalarda nerede olduğunuz oluyor. Ya da sizle görüşmeden önce üniversitenizin sıralamalardaki yerine bakıp sizinle ona göre muhatap oluyorlar. Bir yerde okumuştum, yanılmıyorsam Cambridge Üniversitesi Rektörüne bu sıralamaları ciddiye alıp almadığı sorulduğunda, “çok ciddiye almıyorum ama Cambridge Üniversitesini ilk sıralarda gördüğümde çok mutlu oluyorum” demiş. Dolayısıyla bu sıralamalara ihtiyatlı bakmakla birlikte tüm dünyada uluslararası karşılaştırmalarda bakılan önemli bir referans kaynağı olduğunu da göz ardı etmememiz gerekiyor.

"Türk üniversiteleri dünya sıralamasında göründükleri yerin çok üzerinde"

Üniversitelerimizin bu sıralamalardaki yerine gelince; ben Türk üniversitelerinin gerçek yerlerinin dünya sıralamalarında göründükleri yerden çok daha yukarılarda olduğunu düşünüyorum. Bu sıralamalarda yükselebilmek için akademik performansınızı artırmanızın yanısıra bunun daha görünür kılınabilmesi amacıyla özel çalışmalar yapmak, tabiri caizse, kayıp kaçağınızı gidermeniz gerekiyor. Bugün birçok üniversitemizin kendi akademisyenleri tarafından yapılan yayınları maalesef gerekli özenin gösterilmemesi yüzünden bu üniversitelerimizin kayıtlarında görünmüyor. Bunun için de sistematik bir çalışma içerisinde olmak gerekli. Örneğin Rusya 2012 yılında önde gelen Rus üniversitelerini geliştirmeyi hedefleyen özel bir hükümet programını hayata geçirdi. “Project 5-100” olarak adlandırılan bu programın amacı Rus üniversitelerinin prestijini artırarak en az 5 üniversitenin QS, THE veya Shangai sıralamalarında dünya üniversiteleri arasında ilk 100’e girmelerini sağlamaktı. Her üniversitenin performansına göre pay aldığı projenin 2013-2017 yıl aralığındaki bütçesi 60.5 milyar ruble idi. Biz de Türkiye olarak, On Birinci Kalkınma Planımızda “dünya akademik başarı sıralamalarında 5 yıl içinde en az 2 üniversitemizin ilk 100’e ve en az 5 üniversitemizin de ilk 500’e girmesi” hedefini önümüze koyduk. Bu hedefe ulaşmak için de var gücümüzle çalışıyoruz.

"Geleceğin meslekleri ile ilgili rapor hazırlandı"

Meslek seçiminde kararsız kalan öğrenciler için soruyorum, sizce geleceğin meslek ya da meslekleri nelerdir?

Yükseköğretim Kurulu olarak, geleceğin meslekleri ile ilgili yol haritasını belirlemek için geniş kapsamlı ve katılımlı ilk toplantıyı geçen yıl “Geleceğin Meslekleri, Mesleklerin Geleceği” başlığıyla gerçekleştirdik. Yükseköğretimde gelecekte öne çıkacak mesleki eğilimlerin ele alındığı bu kongrede, fen ve mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanlarında geleceğin mesleklerine ilişkin düzenlenen çalıştaylara akademisyenler, iş dünyasının temsilcileri, rektörler ve meslek profesyonelleri katıldı. Bu çalıştaylar sonrasında hazırlanan raporlarda üniversitelerimizde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyde açılması uygun olacak bazı programlar belirlendi. Bu programlardan bazıları da önümüzdeki yıldan itibaren üniversitelerimizde açılıyor. Bir kaçının ismini paylaşmam gerekirse: çok boyutlu modelleme ve animasyon, dijital oyun tasarımı, engelliler için destek programı, hibrid ve elektrikli taşıtlar teknolojisi, insansız hava aracı teknolojileri ve operatörlüğü, web tasarımı ve kodlama, yapay zeka mühendisliği, veri mühendisliği, adli bilimler, akıllı ulaştırma sistemleri ve teknolojileri, gen ve hücre tedavisi, hava aracı yapıları ve malzemeleri, ileri malzemeler ve nanoteknolojileri, ileri teknolojiler, nanobilim ve nanoteknoloji, robotlar ve akıllı sistemler, savunma teknolojileri, sensör teknolojileri, siber güvenlik, sağlıklı yaşam danışmanlığı.

"Öğrenciler moda alanları seçmek yerine kabiliyetlerine uygun meslek seçmeli"

Ancak, içinde yaşadığımız dünya ve çalışma hayatı o kadar dinamik ki bazen geleceğe dair söylediklerimizin bir anda geçerliliğini yitirdiğini görebiliyoruz. Çok değil bundan sadece 4-5 ay önceki dünya ile bugün yaşadığımız dünya aynı değil. Yaşadığımız süreçler geleceğe yönelik öngörülerimizi ve planlamalarımızı da bir anda değiştiriverdi. Bugün meslek tercihi yapacak gençler bundan 4-5 yıl sonrasının çalışma hayatında kendilerine iş arayacaklarını unutmamalılar. Dolayısıyla bugün popüler olan birçok alan belki de o dönemde gözden düşmüş olacak. Dünyanın bu kadar hızlı bir değişim içerisinde olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, gençlerin sadece bir mesleğe odaklanmak yerine belirli yetkinlikleri öne çıkaran bir eğitim sürecinden geçmelerinin onları gelecekte daha avantajlı kılacağını söylemek istiyorum. Seçeceğiniz meslek ne olursa olsun örneğin dijital yetkinliğiniz yoksa veya analitik düşünme becerilerine sahip değilseniz en iyi bölümlerin ve üniversitelerin diplomalarına da sahip olsanız maalesef bu sizi öne çıkarmayacak. Bunun için gençlerimiz fikir sahibi olmadıkları moda alan meslekleri seçmek yerine kabiliyetlerine uygun ve sevdikleri mesleklere yönelsinler ama meslek eğitiminin yanında biraz önce ifade ettiğim yetkinliklere de mutlaka sahip olsunlar. Sosyal bilimler eğitimi alanlar dijital becerilerini, fen, mühendislik ve tıp eğitimi alanlar da sosyal becerilerini geliştirsinler. 

"Marka değeri kolay oluşmuyor"

Üniversiteler arasında bölünmeler oluyor ve yeni isimle üniversiteler kuruluyor, Eskişehir’de de Eskişehir Teknik Üniversite kuruldu bu şekilde. Bu sistemin şehre katkıları ne oldu? 

Ben kişisel olarak üniversite bölünmelerine sıcak bakmıyorum. Bölünmelerin rasyonel gerekçeleri olabilir ama çok büyük kırılmalara ve travmalara yol açtığını da kabul etmek gerekir. Marka değeri kolay oluşmuyor. Hele söz konusu olan bir üniversitenin marka değeri ise. Bunun oluşması için zamana ve yoğun bir emeğe ihtiyaç var. Bugün gelişmiş dünyada tam tersi bir eğilim gözlemliyoruz. Bunun en güncel örneği Fransa. Kaynakları etkin ve verimli kullanmanın yolunun bölünme değil birleşme olduğunu düşünüyorum. 

Gündoğan: ESTÜ geleceği parlak bir üniversite

Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin ismi her ne kadar yeni olsa da kendisi köklü bir geçmişe ve akademik geleneğe sahip. Üniversitemizin geleceğinin parlak olacağını ve Eskişehirimize önemli katkılar sunacağını düşünüyorum. Ancak uluslararası alanda ismini duyurabilmesi için biraz zamana ihtiyacı var. Aslında mümkün olsa da Eskişehir’de güçlü tematik bir vakıf üniversitesi kurulabilse. Bugün vakıf üniversiteleri özellikle İstanbul’da yoğunlaşmış durumda. Şehrimizin bir vakıf üniversitesinin rahatlıkla filizlenebileceği entelektüel birikime ve altyapıya sahip olduğuna inanıyorum. Öğrenci bulma konusunda da sıkıntı çekeceğini düşünmüyorum. Üç devlet üniversitemizin akademik altyapılarının da bu üniversiteyi rahatlıkla besleyebileceğini düşünüyorum.

"Bir üniversitenin bünyesinde tüm bilim alanlarında eğitim verilmesi zenginliktir"

Ayrıca, son yıllarda ülkemizde bazı üniversitelerin sadece sağlık, bazılarının mühendislik ya da sosyal bilimler alanındaki bölümlerden oluşması gerektiği yönünde bir görüş sıkça dillendiriliyor. Sağlık bilimleri ya da sosyal bilimler üniversitesi gibi tematik üniversiteler olabilir ve zaten var. Ancak her üniversite de tematik olmak zorunda değil. Son yıllarda üniversitelerde disiplinler arası çalışmalar yoğunlaşmaya başladı. Dünyanın pek çok önde gelen üniversitesinde sağlık, mühendislik ve sosyal bilimler alanındaki akademisyenler ortak projeler yürütüyorlar. Bir üniversitenin bünyesinde tüm bilim alanlarında araştırma yapılmasının ve eğitim verilmesinin zenginlik olduğunu ve bunun bilimin gelişmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum.

"Üniversitelerimiz uzaktan öğretim yeterliliklerini iyileştirecek adımlar atmalılar"

Önümüzdeki eğitim öğretim dönemi için tavsiyeleriniz nelerdir?  

Küresel salgının dünyayı ve ülkemizi bir süre daha etkisi altında bulunduracağı görünüyor. Üniversitelerimizin yaz aylarını iyi değerlendirip önümüzdeki döneme daha hazırlıklı gireceklerini düşünüyorum. Biz Yükseköğretim Kurulu olarak, salgının ilan edildiği tarihten itibaren gerekli tedbirleri vakit geçirmeksizin alarak üniversitelerimizi birçok konuda rahatlattık. Üniversitelerin yetkili kurullarına yetki devrederek birçok konuda önlerini açtık. Önümüzdeki  yeni normal olarak ifade edilen dönem için de üniversitelerimize bir rehber hazırlıyoruz. Temmuz ayı içerisinde de bu rehberi üniversitelerimize ulaştırmış olacağız. Bu kapsamda önümüzdeki dönemden itibaren üniversitelerimizin talepleri halinde, yüz yüze programlardaki derslerinin yüzde 40’a kadarının ve yine bir dersin haftalık ders saati üzerinden yüzde 40’ına kadarının uzaktan öğretimle verilebilmesi imkanı sağlandı. Bunun için üniversitelerimizin mevcut altyapılarını güçlendirmeleri, öğretim elemanlarının uzaktan öğretim yeterliliklerini iyileştirecek adımlar atmaları, çevrimiçi olanakları sadece ders faaliyetleri için değil; danışmanlık, konferans, psikolojik destek ve sergi gibi farklı etkinlikleri yürütmek amacıyla da kullanmalarını öneriyoruz. 

"Çevrimiçi sınavlarda sınav güvenliği sorunu yaşanıyor"

Uzaktan öğretimin en sıkıntılı konusu ölçme ve değerlendirme süreçleri. Uzaktan öğretimde sınav güvenliğini sağlamaya yönelik birçok çalışma yapılıyor olsa da yüzde yüz güvenli bir sınav sistemi maalesef henüz geliştirilemedi. Çevrimiçi sınavların güvenlik sorunlarının tamamen ortadan kaldırılamayacağı düşünüldüğünde, öğrenciyi değerlendiren sınavların ders geçme notu üzerindeki ağırlıklarının düşürülmesi ve bunların yerine süreç izlemeye dayalı ve eğitim içeriğinin içine gömülmüş analitiklerin ders geçme notu üzerindeki ağırlıklarının yükseltilmesi öğrenciler hakkında daha güvenilir kararlar alınmasını sağlayabilir. Bu durum, öğrencilerin çoğunluğunun yaptığı, sınav öncesi birkaç gün ders çalışarak dersi geçmeye çalışmasının önüne geçilmesini ve öğrencinin her dersi ciddiye alarak, can kulağıyla dinlemesini sağlayacaktır. Böylece öğrencilerde sınav haftalarında oluşan sınav kaygılarının da azalması ve her dersin bir sınav niteliği taşıması sağlanabilir. Tüm bu hususları içeren geniş kapsamlı önerilerimizi yayınlayacağımız rehberle üniversitelerimize bildireceğiz.

Son olarak Eskişehir Ekspres okurlarına ne söylemek istersiniz?

İnşaallah ülke olarak bu günleri de atlatacağımıza ve herkesin bu süreçte üzerine düşen görevi layıkıyla yapacağına inanıyorum. Özellikle bu süreçte şanssız olduğunu düşünen öğrencilerimiz umutsuzluğa kapılmasınlar. Bu sürecin, tüm sıkıntılara rağmen bizlere yeni şeyler öğrettiğini ve yeni fırsatlar yarattığını düşünsünler. Tüm hemşehrilerime sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir gelecek diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 

Gazete Eskişehir Ekspres'in Ağustos sayısından...