Trakya Üniversitesinde görev yaptığım yıllar…

Bir Pazar akşamı otobüs ile Edirne’ye dönüyorum. 

Elimde önemli şair ve 90’lı yılların müzik ikonu, değerli sanatçı Umay Umay’ın “Orospu Kırmızı” adlı kitabı… 

Küçük bir kitap ancak anlattıkları o kadar ağır ve uzun ki. 

Umay Umay’ı okuyan bir insanın hemen fark edeceği bir durum vardır. Tüm şiirlerinde üstü kapalı olarak anlattığı, sadece “anlayanın anlayabileceği” özel ve gizemli bir durum. 

Otobüs yavaşça Edirne’ye yaklaşırken yolcular hareketleniyor; çantalarını, montlarını hazırlıyorlar. 

Orospu Kırmızı da “Kızıyordum, artık kızmıyorum. Bir şey oldu epey önce, kimsenin beni öldüremeyeceğini fark ettim. Affedilmeyecek ihanetlere tanık oldum. Affetmeyeceğim. Affetmenin, ne büyük uyum isteği ve palavra olduğunu fark ettim. Çok uyumsuzmuşum. Azıcık uyayım diye, ne fedakarlıklar yaptım, geçmiş olsun, affedemiyorum, etmeyeceğim de. Korku kendi cehenneminde debelensin, benim cehennemim başka” yazan sayfasını okudum. Ben de inmek için hazırlandım. 

O gecenin sabahında işe geldim. Telefonum çaldı. Bir kadın arkadaşım neşeli bir ses ile beni aradı. Ardından bu neşenin düşündüğüm şey olmadığını anladım. Bu sözleri, bu üslubu, bu ses tonunu nerede duysam tanırım: Psikolojik istismarcı sevgilinin eline düşmüş bir kadın...

… 

Psikolojik istismarcıların her yerde olduğunu söylemiştim. Evinizde, iş yerinizde, cep telefonunuzda, yaşadığınız binada. Kısacası her yerde. 

Ancak Psikolojik istismarcıların en tehlikeli oldukları alan yer sanırım kişinin özel hayatında yer aldıkları alandır. Zira bu alan onların en çok etkin olduğu ve kendilerince en “verimli” oldukları alandır. Psikolojik istismarcıları aşk hayatımızda tanımak için aslında onlar ile çok sık yüz yüze gelmemize gerek yok. Bu noktada sadece edebiyat ve sinema bile bize fikir verebilir. Şimdi gelelim aşk hayatında Psikolojik İstismarın aşamalarına…

1) Ortaya Çıkış 

Hepimizin hayatında hemen her şeyin bir şekilde düzeleceğine dair bir inanç vardır. İstesek de istemesek de aslında hepimiz o günü bekleriz. Bu değişim günü kimi zaman piyangoyu kazanacağımız gündür, kimi zaman istediğimiz tüm mutluluğun bize bir altın tabak içinde sunulacağı gündür. 

Birden bir kahraman çıkar. 

“Tüm bunların gerçek olduğuna inanamıyorum!” Filmlerde çok sık şekilde duyduğumuz bir kalıp cümle. Yeni tanışmış bir çift bir süre vakit geçirirler. Her şey ama her şey kusursuzdur. Öyle ki bu cümleyi kuran kişinin ayakları yerden kesilmiştir. Uçuyordur…

Tüm hayatı boyunca beklediği o gün gelmiştir. Kurban bir “piyango” kazanmıştır. 

Psikolojik istismarcı ile başlayan her ilişkinin ilk günleri aşırı şekilde güzeldir. İstismarcı karşı tarafa çok iyi davranır, ona her konuda hak verir, gözünü boyamak için ne gerekiyorsa yapar. Ona geçmiş ile ilgili tüm sorunlarla barışması için bir fırsat sunar. Kurban basit bir şekilde tüm hayatı boyunca beklediği o günün geldiğine inanır. 

Kurban hayatta artık hiç kimsenin ona zarar veremeyeceğini bir daha asla kötü bir gün yaşamayacağını, tanıştığı bu kişi ile hayatta büyük bir koruma elde ettiğini düşünür. 

2) Ignis Fatuus

Ignis Fatuus İskandinav mitolojisinde ve batı edebiyatında çok sık geçen bir kavramdır. Kavram aynı zamanda felsefede de sıklıkla karşımıza çıkar. Ignis Fatuus, yani bataklık ateşi kuzey ülkelerinde geze seyahat eden gezginlerin adlandırdıkları bir durumdur. Bataklıklarda biriken gazların alev alması ile gezginler soğuk kış gecelerinde yakınlarda bir yerlerde güzel bir ateş yandığını düşünürler ve ateşe doğru giderler. 

Ancak bu ateş tıpkı ispirto alevi gibidir. Çoğu zaman ise bir parlamadan başka bir şey değildir. Bu ateşe yaklaşan gezginler ısıtmayan bir ateşin kenarında bulurlar kendilerini. Aynı zamanda yanlışlıkla bir bataklığın tam ortasına geldiklerini fark ederler. Isıtmayan ateş onları aynı zamanda bataklığın en tehlikeli yerine sokmuştur. Çoğu zaman gezginler bu durumdan kendini kurtaramaz. 

Ignis Fatuus bu noktada “ısıtmayan ateş”, “boş umut”, “peşinden koşuldukça zarar veren hayal” anlamına gelir. 

Psikolojik istismarcı tam olarak budur: ignis fatuus.

İlk dönemlerde yaşanan güzellikler ile kendini ısıtmayan bu ateşe kaptıran kurban kendisini en sonunda bataklığın ortasında bulur. 

Artık daha çok üşüyordur ve bataklığın içinden çıkamıyordur…

3) Inkubus ve Sukkubus 

Bir bataklığın ortasına saplanmış, üşümüş, her şeyini yavaş yavaş bataklık içerisinde kaybetmeye başlayan kurban kendisini bu bataklığa yönelten kişiyi kurtarıcı olarak görür… 

Kendisinden ayrılamaz. Kurtulmak istese de başaramaz. Etrafındaki herkes ve her şey bu duruma göre dizayn edilmiştir artık. Kurbanın çarpıtılmış bir algısı vardır. Kendisine yardım etmek isteyenleri bile düşman olarak görür. 

Bu aşamada Inkubus ve Sukkubus devreye girer. Mitolojinin bize aktardığı bu karanlık ikili “arzuların ve dürtülerin tatmin edilmesi” anlamına gelir. Inkubus ve Sukkubus aracılığı ile Psikolojik istismarcıyı mutlu etmenin bataklıktan çıkmak için bir yol olduğunu düşünen kurban kendi eksikliklerinin ve yanlışlarının onu buraya sürüklediğini düşünür. İstismarcıya her türlü maddi ve manevi konuda kendini kullandırabilir. İstismarcının mutlu olması kurbanın kurtulması demektir. 

4) Gönüllü Kurban veya Kurtulmuş Birey

Yazının başında beni arayan arkadaşıma geri dönmek istiyorum. Sürekli kendini suçlayan, sürekli istismarcının dayattığı kalıplara girmeye çalışan, sürekli olarak hatalarının üstünde duran o arkadaşa… 

Ağlıyor, konudan konuya atlıyor, istismarcı ile ilgili olarak “Ortaya Çıkış” döneminde yaşadığı (ki bu yıllar ama yıllar önce olan bir durum) o güzel günleri anlatıyor, hareket edememekten, sıkışmışlıktan bahsediyor (bataklık ateşi aşaması), sürekli değişip düzelirse o “piyangoyu kazandığı” güne döneceğini düşünüyordu. 

Konuşmasındaki mantık şuydu: “Ya hep ya hiç!”

İstismarcıyı mutlu ederse her şey (işi, sağlığı, fiziksel görünümü, maddi durumu, sosyo – ekonomik durumu, ailesi ile olan ilişkileri…) düzelecekti. 

Ancak olurda edemezse her şey kötü olacaktı. İstismarcı onu terk ederse her şey ama her şey kötü olacak ve bir daha asla düzelmeyecekti. 

Son aşama tercih aşamasıdır. 

Arkadaşım burada bir tercih yapmalıydı ya gönüllü kurban ya da kurtarılmış birey…