Birçok güzel bina gördüm. Birçok çirkin bina da… 

Tıpkı insanlar ve hikayeleri gibi. 

Ama içlerinde en güzel olanı kesinlikle Viyana Opera Binasıydı. Orası benim gibi düşünen herkes için sanırım dünyanın en güzel noktası olabilir. 

Öğrencilik yıllarımda o dönemler benim için çok ama çok önemli olan bir ayrıcalığa erişmiştim. Viyana Opera Binasında bir konsere gidebilmek…

Şık ve zarif insanlar; harika bir atmosfer ve sanat… 

Konser bittiğinde ayağa kalkarak sanatçıları deli gibi alkışladığımı hatırlıyorum. 

O alkış fırtınası kopan salonda geriye bakıp sanatçıları alkışlayan insanları gördüğümde “Bir sanatçı için bu kadar önemli insanlardan alkış almak ne kadar önemli olmalı” demiştim. Sanatçıların yüzündeki o güzel ve gurur dolu ifade başarmış olmanın verdiği haklı hazdan ziyade aldıkları alkışlar olduğundan emindim. 

Salondan çıktıktan sonra Aziz Stefan Katedralinin yanında bugün hala açık olan bir kafeye gittik. Konserin heyecanı üzerine bir şeyler içmek ve ılık bir yaz gecesinin tadını çıkarmak için. 

İçeceklerimiz geldikten sonra Sloven arkadaşıma şunu sordum: “Seni hiç kimse alkışladı mı?”

Seni kimin alkışladığına dikkat et!

Psikolojik istismarı anlamanın en önemli etkeni öncelikle istismarcıyı anlamaktır. Bir kişinin istismarcı olup olmadığını anlamak veya kimin olduğunu anlamak hayati bir önem arz eder. 

Psikolojik istismarı anlamak, analiz etmek ve hatta durdurmak için öncelikle tacizciyi çok iyi tespit etmek gerekiyor. Bu anlamda bir kişinin bu tanımın içerisine girip girmediğini anlamanın en temel yolu istismarın sürekli olup olmadığıdır. 
Elbette gün için takıştığımız insanlar, bize hoş olmayan şeyleri yaşayan insanlar, etik dışı hareketlerde bulunan kişiler olacaktır. Ancak bunların hepsine Psikolojik istismarcı “tanısını” koymanın doğru olmadığını düşünmekteyim. 

Benim bu konudaki fikrim kimliğin sürekliliği ile alakalı.  Yani psikolojik istismar arada bir olup sonra kaybolan bir eylem değil, süreklilik gerektiren bir durum. 

Ancak bunu yaparken önemli olan şey kurbanın bunu hissetmemesi. Zira kurban bunu anladığı durumda işler istismarcı için çok farklı bir yönde gelişir. Bu da istismarcının çok istediği bir durum değildir. 

Ben psikolojik istismar uygulayan kişilerin bir çeşit hayalet kimlik kullandıklarına şahit oldum hep. 

Kişi yaptığının sürekli olmasını sağlarken aynı zamanda görünmez olmaya da çalışır. Kurbanın hayatında sanki her şey yolundadır ancak görünmez bir el devreye girmiştir. Bu elin yarattığı karşılılık ve kaos durumu kurbanın hayatını olumsuz etkilemektedir. Kaos bazen o kadar ilerler ki kişi yaşadığı yerden kaçmak ister. 

Bundan yola çıkarak Psikolojik istismarcının hayatınızda size kötü davranan kişi olduğunu düşünmeniz yanlış...

Çünkü bu noktada bir sorun var.

Psikolojik istismarcı genellikle hayatınızda sizi en çok alkışlayan kişidir! 

Evet, alkışlar. Hatta bunu çok ama çok sık yapar. Hatta bazı zamanlarda sadece alkışlamakla kalmaz, elinizi tutar. Size cesaret verir. Kafanızdaki bazı düşünceler konusunda ne kadar haklı olduğunuz konusunda sizi onaylar. Kendiniz ile ilgili tespitlerinizi büyük hayranlıkla dinler. 

Sizi alkışlar. 

Bir önceki istismarcının yazımda Psikolojik istismarcının her konuda kendinizi suçlamanız gerektiğini istediğini belirtmiştim. 

Sizin kendinizi kötü, başarısız ve yetersiz hissetmeniz için bir alan oluştururlar. 

Tıpkı bir çocuk parkı gibi. Ancak bu parkta oyuncakların, salıncakların ve diğer bütün her şeyin tasarımcısı bu kişinin elindedir. Siz oyunu değiştirseniz bile oynadığınız şeyler hileli olduğu için zarar görürsünüz. 

Önünüze çekilmiş büyük perde ile sizi büyük bir kurgunun içine hapseder. Bu kurguda her şey o kadar mükemmeldir ki kişinin suçlayacak kendisinden başka birisi kalmaz. 

İşte tam o anda Psikolojik istismarcı hayatınıza çirkin gösteren bir lunapark aynası ile girer. Siz kendinizi suçladıkça, kötü, yanlış ve çirkin gördükçe, kendinizi lanetlediğinizde daha önce hiçbir şeyde yapmadığı gibi sizi can kulağı ile dinler. Tespitlerinizde bazı yerleri tekrar ve tekrar vurgulamanızı ister. 

İşin en can alıcı noktası sizin kendinizi suçlamanızı destekler. Kendiniz için söylediğiniz bütün olumsuz ifadeleri alkışlar. Bunların çok ama çok “doğru” olduğunu yeniden söyler. 

Olmayan hatalarınızı kabul ettiğinizde size hak verir ve doğru yolda olduğunuzu belirtir. 

Kurbanın istismarcıdan onay olması kadar kendisini mutlu eden bir durum yoktur. Kurbanın kötü kaderini anladığı için istismarcı kendine teşekkür eder ve onu kutlar. 

Psikolojik istismarcı olmayan birisi ise kötü zamanlarınızda ise tam tersini yapar. Siz kendinizi suçladığınızda ve gerçekten suçlu olduğunuzda bile ayağa kalkmanızı ister. Hatanızı tamir etmeniz için yol gösterir. 

Bazen sizin yerinize savaşır. 

Bu yüzden sizi kimin alkışladığına dikkat edin. 

Özellikle hangi davranışlarınız ve hisleriniz için alkışladığını… 

İçeceklerimiz bitmiş ve arkadaşımla birlikte kaldığımız otele doğru yola koyulmuştuk. 

Kendisi Viyana gezimizden yıllar sonra bana kızacak, bağıracak, yazdığı e-postalarda benimle kavga edecekti. 

Kötü hissettiğim bir anda beni alkışlamayacaktı…


Not: Bu yazı bir uzaman tavsiyesi değildir ve bu şekilde değerlendirilmemelidir.