Ben 12-13 yaşlarındayken Eskişehirspor daha o zaman 2. Lig'lerdeydi. Eskiden Kızılcıklı Tribün'ü vardı. Onu kuranlardan Bülent Kanber bizim karşı komşumuzdu. Yaşı bizden çok daha büyüktü. Stadın kenarında oturuyorduk zaten. Gel zaman git zaman maça gittiğinde bir iki defa elimizden tuttu götürdü. İlk gittiğimde yanılmıyorsam Karşıyaka maçıydı. Eskişehir ve Karşıyaka da birbiri ile husumetli bir taraftardır. O maçta sadece tribünü, tribündeki insanları izlemiştim hiç maça bakmamıştım. O zamanlar her çocuk gibi futbolu çok severdim ama hiç futbola bakmadım. Akabinde öyle futbola karşı bir sempati oluştu içimde. Kızılcık tribününde başladı bu hikayemiz.

Tribünde olmak, tribün kültürü çok farklı bir şey. Tribün liderliğine nasıl yükseldiniz?

Öyle bir yükselme çabam olmadı hiç. Hep tribünün içinden insanlardık. Kızılcıklı Tribünü'nü kuranlar, Bülent abiler, Tatar Mustafalar, Deniz Yılmazlar, Hakan Mantarlar belli bir yaşa geldikten sonra tribüne gelmemeye başladılar. 90'lı yıllarda da Türkiye genelinde tribünlerde gayrimeşru bir hava esmeye başlamıştı. 'Hırsızlar, torbacılar' diye tabir ettiğimiz kesim tribünlere çok gelmeye başlamıştı. Onlar tribünlere liderlik yapıyordu. Yağmalar, hırsızlıklar, uyuşturucular artmaya başlamıştı. Biz de çocukluğumuzdan beri bunlara karşıyız. Biz bunlardan kopup ayrı bir yerde durmaya başladık. O sırada kendi arkadaş çevremizde yakınlaşmalar oldu Nefer'i kurduk. Yaklaşık 50 kişilik bir arkadaş grubuyduk. Onlar kendi içinden beni seçti. Hiç kimse ben olacağım diye bir talepte bulunmadı. Bir baktık tribün lideriyiz.

Nefer grubunun nasıl oluştuğuydu diğer soru cevap vermiş oldunuz. Nefer'in nasıl oluştuğuna dair eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Yağma, uyuşturucu, gasp gibi bizlere yakışmayan hareketlere, ahlaksızlığa karşı çıktık. Bizler daha fazla orada bulunamazdık. Eskişehir'deki farklı mahallelerden yaklaşık 50 arkadaş koptuk. Mesut Arıbakan diye bir arkadaşım var. Onunla beraber ne yapalım diye düşünürken, Kütahya'da okuyan arkadaşlarımız vardı onların yanına gitmiştik. Tribün kuralım dedik. Adı ne olsun diye düşünürken Nefer'e karar verdik. Tribünde hem yapacağın bestelere uygun isim bulmak zorundasın hem de bizi yansıtması lazımdı. O sıra kendi aramızda konuşurken Nefer olsun dedim. Nefer, Osmanlıca asker demek zaten. Eskişehirspor'un askerleri anlamında. Böyle başladı sevdamız.

Eskişehirspor'un galibiyetinde, mağlubiyetinde neler hissediyorsunuz? Eskişehirspor'un çok geniş bir taraftar grubu var. Bu taraftarları nasıl yönetiyorsunuz?

Ben tribün liderliğine geçtikten sonra zamanla tribünlerdeki bozuk yapıdan bütün taraftarımız, camiamız sıkılmıştı. Daha sonra camia beni topyekun Eskişehirspor'un tribün lideri olarak görmeye başladı. Aramızda camia olarak bir duygu bütünlüğü başladı. Özellikle deplasmanlardaki mağlubiyetlerden sonra daha üzücü oluyor. Çünkü biz deplasmana uzak yakın demeden gidiyoruz. Çok yanıp bittiğimiz deplasmanlardan mağlup geldik. Bizi demoralize ediyor. Belki o hafta pazartesi günü işe bile gidesimiz gelmiyor. Vazgeçmediğimiz için hafta içi arkadaşlarla toplantılar, görüşmeler yaparak umutlarımızı diri tutmak için  istişare halinde oluyoruz. Arkadaşlarımızı da vazgeçmemeye teşvik ediyoruz. En son Play-Off'ta kaybettikten sonra, 90'ıncı dakikada gol yedikten sonra bir hafta evden çıkmadım ben. Çıkamadım. Kimseyle konuşasım gelmedi. Değişik bir duygu.

Bir aşk yani…

Tribüncülük ayrı bir yaşam tarzı. Başkaları kombine alır, ayda sadece iki kere içerdeki maça gelir, aldığı kombine kadar Eskişehirsporluluğunu sorgulayabilir ama bizim için her anımızda yaşadığımız bir duygu bu. Hiç birimiz herhangi bir kupaya, lige, bu tarz şeylere önem vermiyoruz. Bizim için Eskişehirspor'un olduğu her yerde şanlı bayrağımızı dalgalandırmak önemli. Bu işin gerçek neferiyiz.

Eskişehirspor tribünlerinde kadın taraftarlarda çok fazla. Holiganlıklar, küfürler bunların biraz daha önüne geçmek gerekiyor. Bununla ilgili özel bir çalışma yapıyor musunuz?

Geçmiş yıllarda buna yönelik tribünlerde bayan oluşumları oluşturduk. Onları da kısa bir süre için oluşturduk. Bir sezon oldu, olmadı hemen dağıttık. O yapılarda toplu halde olunca farklı sıkıntılar doğurmaya başladı. Erkeklerde yanında bir bayan olunca kendini frenleyebiliyor. Topyekun küfre ve şiddete meyilli bir topluluk olunca yapmayacak insan da yapıyor bunu. Bununla ilgili tribünlerde temizlik yaptık. Dediğiniz sıkıntılı tipleri tribünlerden uzaklaştırdıkça inanlar aileleriyle, çocuklarıyla tribünlere gelmeye başladı. Mesela deplasmana kızıyla gelen abilerimiz olmaya başladı. Bundan 15 sene önce benim diyen abiler kolay kolay binip gitmezdi. Çekinirdi çünkü. Ne olacağı belli olmayan bir ortamdı ama şimdi öyle bir şey yok. İnsanlar deplasmana gelebilmek için bilgisayarın başında bekliyor bilet çıktığı an alabilmek için.
Eskişehirspor taraftar grubu basket maçlarında da hentbol maçlarında da takımlara destek oluyor gördüğümüz kadarıyla… Zaten milli maçlarda da bunu gösterdik. Şehir olarak biz buna tam anlamıyla hazırız.

Milli maçlarda da bunu gördük. Mesela Moldova maçı. Çok farklı bir atmosfer vardı.

Orada milli takım yöneticileri de, organizasyonu yapanlar da ayrı ayrı geldi bizimle konuştu. Hiçbir şehirde yapılmıyor, siz bunu nasıl yapabiliyorsunuz dedi. Hiçbir şey yapmıyoruz. Bu şehrin geninde var bu dedim. Herkes ne yapması gerektiğini biliyor. Son yıllarda o sıkıntı tiplerin tribünlerden uzaklaşmasıyla insanlar daha rahat tribüne geliyor. Hafta sonu eğlenmeye gelir gibi tribüne geliyor insanlar. Şuan İstanbul'da bir maça gidin, Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursa gibi takımların maratonunda ayakta kimseyi göremezsiniz ve ya kendi koltuğunda başkasının olduğu. Burada öyle bir şey yok. Burada herkes ayakta, takıma destek. Orası benim koltuğum, oradan çekil diye bir şey yok. Kim nereye denk gelirse ya da maça erken gelen ortalara geçer ya da nereye geçmek istiyorsa oraya geçer.