Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. S. Sibel Sevim, hem akademisyen hem sanatçı bir isim. Türkiye’nin en önemli seramik sanatçıları arasında yer alan Prof. Sevim, Eskişehir Ekspres’e sanat yaşamı ve seramik sanatının inceliklerini anlattı.

Hocam kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Yaklaşık 39 yıldan beri Anadolu Üniversitesinde görev yapıyorum. 2005 yılında profesör olarak göreve atandım. Dünyanın pek çok ülkesinde çalışmalarım ve projelerim ile ilgili sunumlar, workshop’lar yaparak çeşitli organizasyonlara katıldım. Bu ülkelerde sergiler gerçekleştirdim ve eserlerim bu ülkelerin resmi ve özel koleksiyonlarında yer almaktadır. Seramik atıklarla gerçekleştirmiş olduğum ‘Çağdaş Seramik Parkı’ BEBKA Projesi ile sanat adına Eskişehir’e kamusal alan kazandırdım. Bu proje ve yapmış olduğum çalışmalarla ilgili olarak “International Keramiktage, Oldenburg” onur sanatçısı olarak davet edildim. Almanya’nın yanı sıra ABD, Japonya, Kore, Çin, Peru ve Avustralya gibi ülkelere çeşitli projeleri sunmak üzere davet edildim. 20 kişisel sergi açarak, 110’a yakın karma sergiye katıldım. “Seramik: Dekorlar ve Uygulama Teknikleri” isimli kitabım, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) tarafından Üniversite Ders Kitapları Telif ve Çeviri Eser Ödülüne layık görüldü. Ayrıca çok sayıda makalem ve bildirilerim ulusal, uluslararası dergilerde ve bildiriler kitabında yer almıştır. Seramik alanında beş ödülüm bulunmaktadır. 2007-2013 yılları arası Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölüm Başkanlığı, 2011-2017 yılları arası Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitü Müdürlüğü görevini yürüttüm. Uluslararası Seramik Akademisi IAC ve NCECA-USA üyesiyim.

Seramik üzerine çalışmalarınızı anlatır mısınız?

İlk seramiklerin Anadolu’da üretimi yaklaşık 8 bin  yıl önceye dayanmaktadır. Anadolu tarih boyunca Hitit, Frig, Lidya, Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi uygarlıklarda su, toprak, hava ve ateşin birleşmesi ile oluşan seramiklere ev sahipliği yapmıştır. Bu süreçte gerek kap kacak olarak adlandırılan kullanım eşyası olarak üretilen fonksiyonel seramiklerde, gerekse çeşitli amaçlar için üretilen seramiklere insanlar gündelik yaşamlarını, ritüellerini, dinsel inanışlarını kısaca resimsel olarak da hayatlarını yansıtmışlardır.  Dünyada başka hiçbir sanat yoktur ki binlerce yıl sonraya ilk günkü gibi özelliğini koruyarak gelebilsin. Durum böyle olunca da bugüne kadar gelen seramikler, belgesel niteliğini taşıyıp geçmiş uygarlıkların kültürü hakkında bizlere bilgi sunmuşlardır. Geçmişin ruhunu zamanın derinliklerinden bizlere yansıtmıştır. Seramik sanatı açıkladığım nedenlerden dolayı bana göre diğer sanatların içinde bir başka yerde durur ve içinde sanatı, teknolojiyi, felsefeyi ve tarihi barındırır.

Hem akademisyen, hem de sanatçı olmak nasıl bir duygu?

Müthiş bir duygu…Bir taraftan gençlerin yetişmesine ve yaşamına yön vermeye çalışarak onlara destek olurken, diğer taraftan araştırarak üretiyorsunuz. Araştırmak ve üretmek; insanın her daim motivasyonunu ve yaşama sevincini yüksek tutuyor. Akademisyen sanatçılar olarak kendimizi çok şanslı hissediyorum. Çünkü üretimlerimiz bir taraftan zamanın tanıkları olarak gelecek kuşaklar için kültürel miras olurken, diğer taraftan yapmış olduğunuz akademik yayınlar ve gençlerin yetişmelerine katkı sağlamak insanı yükselten, iç huzurunuzu bulmanızı sağlayan bir duygu… Çünkü insan olarak nefes aldığımız ve yaşadığımız sürece, üreterek bu dünyaya olan borcumuzu ödememiz gerektiğini düşünüyorum. 

Eserlerimi üretirken öncelikle bir akademisyen olarak üretmeden önce çok fazla araştırma yaptığımı söyleyebilirim… Yaşamım hiç bitmeyen bir öğrencilik ve bu süreci yaşamaktan da çok memnunum. Anadolu’nun kültürel mirasından yola çıkarak evrenselliğe ulaşma sürecinde, geçmiş kültür ve uygarlıkları eserlerime yansıtmayı hedefliyorum. Geçmişte kullanılmış olan geleneksel motiflerin izleri, farklı tekniklerle üretmiş olduğum eserlerimin üzerinde özgün tarzla görülmektedir. Diğer taraftan seramiği farklı malzemelerle kombine etmek üretirken çok dikkat ettiğim konulardan bir tanesi. Bu kombinasyon için seramik ile bağdaşabilecek ve ona estetik değer katacak olan malzemeler konusunda çok sayıda deneme yapıyorum. Farklı malzemeler kullanmak seramiğin kırılma riskini önlediği gibi, ana forma da estetik açıdan çok önemli katkıları oluyor.

Uluslararası anlamda pek çok çalışmanız var, okuyucularımıza çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Sanatın kendisi evrenseldir… Ancak üretilen eserleri ve çalışmaları uluslararası anlamda çeşitli platformlarda tanıtmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında bu tanıtımı yaparken ülkemizin kültür elçiliğini yaparak aynı zamanda ülkenin değerlerini de tanıtıyorsunuz. Böylece üretmiş olduğum eserlerim zamanın tanıkları olarak evrensel boyuta ulaşmış oluyor. Dünyanın farklı kıta ve coğrafyalarında yaklaşık 35 ülkede çeşitli etkinliklere davet edilerek eserlerimle yer aldım. Bu etkinliklerden bazılarını farklı ülkelerle birlikte organizasyonlarını gerçekleştirdik. Şu anda bile Güney Kore Seoul Cyber Üniversitesi’nden gelen bir teklif ile uluslararası düzenlenecek olan online seramik sergisinin Türkiye kısmının sergi küratörlüğünü üstlenmiş bulunmaktayım. Aralık ayında açılacak olan sergide Güney Kore’den 60 ülkemizden yaklaşık 56 seramik sanatçısı yer alacak.

Seramik takılarınıza ilgi nasıl?

İnsanoğlunun var olduğu günden beri, takı serüvenine en ilkel malzeme kemik ile başlamış, bu başlangıç çağlar boyunca farklılık göstererek gelişmiş ve çeşitlenerek günümüze kadar gelmiştir. Durum böyle olunca özgün sanat eseri olarak takılar üretmek ve bedenlerle buluşturmanın gerekli olduğunu düşünerek üretimlerimi oluşturdum. Tıpkı büyük formları tasarlarken duyduğum tüm kaygıları, üretmiş olduğum her bir takıda da duyarak ve hissederek tasarımlarımı oluşturmaktayım. İnsanların gerdanlarında takılarımı görmek; parmaklarında zamanın tanıklığına sunmak, seramiğin bin bir renginin insanları sarmasını, tenle temas ederek özlere ve ruhlara işlemelerini özümde hissetmek benim için çok önemli… Son yıllarda üretmiş olduğum özgün takılarımı insanların bedeninde taşıması beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Özellikle takılarımı üzerinde taşıyan insanlar bir sanat eseri taşıdıklarının farkında ve bu hissiyatı karşısındakine de geçiriyorlar. Durum böyle olunca da özgün ve farklı bir objeye sahip olma ilgisi giderek artıyor. 

Gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?

Ulusal ve uluslararası etkinliklerin yanı sıra, genel olarak sanatla ve eğitim ile ilgili proje tabanlı çalışmayı tercih ediyorum. Mevcut projelerimi devam ettirmenin yanı sıra yeni projeler de geliştirmeyi planlıyorum. Sanatın bilimini yapmak, bilim olmadan sanat, sanat olmadan bilimin olamayacağını, ülkemizin uluslararası platformda; kültürü, tarihi ve sanatı ile tanınabileceğini projelerimle anlatmak istiyorum. Biz ulus olarak tarihi zenginlikleri taşıyan, kültürü içinde barındıran bir milletiz. Fakat yeterince bu kültürel değerlere sahip çıkamadığımızı düşünüyorum. Bir akademisyen olarak bu değerlerle ilgili akademik ve bilimsel çalışmalar yapmak sanatçı olarak da değerlerimize sahip çıkarak üretimler yapmanın misyonumuz olduğunu düşünüyorum. Bu felsefeden yola çıkarak seramik ve takılarımı daha iyi anlatabilmek ve topluma duyurabilmek için Sibel Sevim Exclusive markasını yarattım. Benim hedefim; her birinin hikayesi olan, özgün olarak üretilmiş içinde takılarımın da olduğu eserlerim aracılığı ile kültürümüzü uluslararası alanda tanıtmaktır. Bir taraftan Uzak Doğu’ya… diğer taraftan Avrupa’ya ve Amerika’ya giden bir yolculuk ile…. İlerleyen dönemlerde, gerek öğrencilerim, gerek mezunlar gerekse bu işe gönül verenler ile birlikte bu serüvende ülkemin duyurulmasında ne kadar çok katkı sağlarsam o kadar çok mutlu olacağımı hissediyorum.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

İnsanın kendini keşfetmesi ve yaşam serüveninde kendisi ile bütünleşen işler yapmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum.  Yaşadığım sürece pişmiş toprağı dost edindim kendime… Toprak yârim oldu… Yarenim oldu… Binlerce yıllık Anadolu Medeniyetlerinin üzerinde nefes aldığımı fark ettim. Seramik formlarım ve takılarımda; Anadolu Uygarlıklarını, 13. yüzyıl Selçuklu dönemi motiflerini, Osmanlı dönemi çinilerini, kültürümüzde önemli yeri olan dantel öğesini yorumladım. Tabi ki özümden gelerek… Sentezleyerek… Çağdaş yorumlarımla… Bütünü görmenin detayda gizli olduğunu, söylemem gerekenlerin seramiklerim ve takılarım ile ifade ettiğimi özümde hissediyorum… Üretimlerim aracılığı ile sessiz çığlıklar atarak ifade etmeye devam ediyorum: toprak sesim sanatım nefesim... 

Gazete Eskişehir Ekspres'in Kasım-2020 sayısından...