Urfalı "2020-2021 Eğitim-Öğretim yılı salgının yarattığı tahribatla sona erdi. Ne yazık ki bu eğitim-öğretim yılında çocuklarımız sağlıklı bir şekilde yüz yüze eğitim alamadı. Okullar bir açılıp bir kapanırken, eğitim-öğretim faaliyetleri ağırlıklı olarak çevrim içi yürütüldü. Öğretmenlerimiz ise yine fedakarlıklarıyla, azimli ve özverili çalışmalarıyla, uzaktan eğitim sürecine hızlı şekilde uyum sağlamalarıyla takdir kazandı. Bilindiği gibi bu dönemde yoğun bir aşılama çalışması sürdürülüyor. Eylül ayına kadar toplumumuzda ciddi bir aşılanma oranına ulaşılacağını düşünüyoruz. Bu minvalde önümüzdeki eğitim-öğretim yılından umutluyuz" dedi.

"Çocuklarımızı dijital bağımlılıktan kurtaralım"

Urfalı "Bu eğitim-öğretim yılının en büyük sorunu hiç şüphesiz ki, yüz yüze eğitim yapılamamasıdır. Öğretmenler fedakarca görev yapsa da, öğrencilerde öğrenme kaybı oluşmaması için büyük çaba sarf etse de, ne yazık ki online eğitim yüz yüze eğitimin yerine geçmemektedir. Çocuklar bu dönemde akranlarıyla sosyalleşememiş ve buna bağlı olarak sosyal ortamı online alanlarda yaratmış ve dolayısıyla dijital bağımlılık artmıştır. Çocuklarımızda dikkat ve motivasyon, ders disiplini azalmış, online derslere katılımda da düşüş gerçekleşmiştir. Bu süreçte ders notları ile ilgili esnek yaklaşımlar öğrencilerin derse ilgisini kaybetmesine yol açmıştır. Elbette olağanüstü bu süreçte koşulların olağan olmasını beklemek hayalperestlik olur. Eğitim-öğretim yılı sona ererken ve iki ay sürecek yaz tatili çocuklarımızı beklerken, ebeveynlerin çocuklarının bu yaz dönemini dolu dolu ve verimli geçirmesini sağlamaları önemlidir. Çocuklarımızın dijital dünyadan uzak tutularak, kültürle, sanatla, sporla vakit geçirecekleri ve bol bol temiz hava alarak özgürce oynayabilecekleri ortam yaratmaları ve bu anlamda hazırlanmış olan okullarımızın imkânlarından faydalanmaları çocuklarımızın hem beden hem ruh sağlığı açısından çok önemlidir" diye konuştu. 

"Eşitsizlikler ortadan kalkmalı"

Urfalı, şöyle devam etti;

"Tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmadıkça ne LGS’de ne YKS’de öğrencilerin başarılı olmasını sağlayamayız. LGS sonuçları açıklandı. Ancak sonuçlar ne yazık ki başarı oranının düşük olduğunu ortaya koydu. Gerek testlerdeki doğru cevap sayısı ortalaması gerekse öğrencilerin yüzde 62,17’sinin 200-299 puan aralığında yer alması, sadece yüzde 5,61’inin 400-500 puan aralığında bulunması ülkemizdeki eğitim sisteminin, okullardaki imkanlardan kaynaklı nitelik farkının, müfredatın yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Öte yandan elbette salgın nedeniyle öğrencilerin yüz yüze eğitimden mahrum kalması sınav sonucuna yansımıştır. Yine bu yıl sınava katılım oranı yüzde 83 düzeyinde olması da dikkat çekicidir. Buna yüz yüze eğitim alamadığı için yeterli düzeyde hazırlanamadığını düşünen adayların sınava girmemesi ve bazı il milli eğitim müdürlüklerinin ilin başarısını düşürmemesi için hedefi olmayan öğrencilerin LGS’ye katılmaması yönündeki telkinlerinin de etkili olduğunu düşünüyoruz. Peki LGS’de başarı oranını artırmak için önerimiz nedir? Her bölgede, ilde, ilçede, semtte, mahallede okullar arası eğitim farklılıklarını ortadan kaldırmak çok önemlidir. Aynı mahallenin bir okulunda öğretmen açığı varken, diğer okulda öğretmen açığı yoksa ya da bir okulda spor salonu, bilgisayar odası, atölye, kütüphane varken, diğer okulda yoksa, bir okulda sınıflar kalabalıkken, diğer okulda sınıf mevcudu 20 ise, bu eğitimde eşitsizliği kaçınılmaz kılmaktadır. Yapılması gereken mesleki ve teknik eğitimi teşvik etmek, bu okulları özendirecek tedbirler geliştirmek, lise sayısını ve dolayısıyla kontenjanları artırmak, okulları gerekli alt yapı ve teknik imkânlarla donatıp, eğitimin en önemli enstrümanının yani öğretmenin okullarda eksiksiz sayıda yer almasını sağlamaktır. Sınav sonuçlarında da görüldüğü üzere ailelerin sosyo-ekonomik durumu iyileştikçe çocukların başarı oranı artıyor, dezavantajlı durumdaki çocuklarımızın ise şansı azalıyor, o halde eğitimde fırsat eşitliğini tam anlamıyla sağlayarak sosyo-ekonomik durumu yeterli olmayan ailelerin çocuklarını destekleyebiliriz. Tüm bu hususlar hayata geçirildiğinde LGS’de başarılı olamayan öğrencilerimiz kendi mahallesindeki okullara diğer okullarla eşit imkânlara sahip olduğunu bilerek gönül rahatlığıyla yerleşecektir"

"Üniversite sınavlarının kaldırılması gerekiyor"

Urfalı "YKS de tıpkı LGS gibi salgının yarattığı olumsuz tahribatın gölgesinde yapıldı. Çocuklarımız bu sınavlara zor psikolojik koşullar altında hazırlandı. Buna rağmen sınavlarda, özellikle YKS’de soruların zorluk derecesinin arttığına dair görüşler öne çıktı. Çocuklarımız okullarda sağlıklı bir şekilde yüz yüze eğitim alamamışken, sınavın zorluk düzeyinin artması çocuklarımızın moral ve motivasyonlarını bozdu. Bunun ardından da üniversite sınavının kaldırılması tartışmaları alevlendi. Öncelikle Türk Eğitim-Sen olarak üniversite sınavlarının kaldırılması gerektiğini yıllardan beri ifade ediyoruz. Çünkü çocuklarımızın kaderinin ve tüm meslek hayatının birkaç saatlik tek bir sınava bağlı olması hem onlar için stresli ve yorucu hem de motivasyonlarını düşürücü bir durumdur. Bu noktada üniversiteye girerken ölçme değerlendirme yapılmasın demiyoruz. Elbette eğitimin her aşamasında kademeler arası geçişte sağlıklı bir ölçme değerlendirme yapılmalıdır. Ancak öğrencilerin tüm hayatının tek bir merkezi sınava göre tayin edilmesi doğru değildir. Tek bir merkezi sınavı kaldırmak için de belli şartların olgunlaşmış olması gerekir" dedi. 

Urfalı bu konuda şu önerilerde bulundu;

  • Mesleki ve teknik eğitimi güçlendirmek, öğrencilerin okullarını bitirince iş sahibi olmalarını sağlamak, yani onlara istihdam garantisi vermek, bu alana yatırım yapmak, nitelikli hale getirerek başarılı öğrencilerin mesleki okulları tercih etmesini sağlamak çok önemlidir. Ayrıca meslek liselerinin binaları, ekipmanları, alt yapısı bölgenin ve sektörlerin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmalıdır.
  • Mesleki teknik eğitimin özendirilmesinin yanı sıra ikinci öncelikli husus eğitimin her kademesinde öğrencilerin sağlıklı yönlendirilmesinin sağlanmasıdır. Öğrenciler bilinçsiz ya da hedeflerinden uzak şekilde sadece üniversite okuyarak diploma sahibi olmak için motive edilmemeli, doğru bir stratejiyle yeteneğine, ilgisine, hedeflerine uygun şekilde yükseköğrenime yönlendirilmelidir.
  • Son olarak kademeler arası geçişte sağlıklı ölçme değerlendirme yapılmalıdır. 
  • Yönetici atamalarında mülakat mutlaka kaldırılmalı, tüm yöneticiler yönetici atama sınavından aldığı puana göre atanmalıdır. 
  • Proje okullarının da Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama ve Öğretmen Atama Yönetmeliği’ne bağlı olması öncelediğimiz konular arasındadır. Çünkü bu okullara hem yönetici hem de öğretmen atamaları adeta herhangi bir kritere bağlı olarak yapılmamaktadır. 
  • Bilindiği gibi Öğrenci Andı ile ilgili gerekçeli karar açıklandı. Sendikamızın taraf olduğu davada gerekçeli karar incelendiğinde, andın anayasaya uygun olduğu, eğitim-öğretim materyali olarak kullanıldığı, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun amaçları ile örtüştüğü ifade edilmiş, andın okutulup okutulmamasının MEB'in tasarrufu olduğunu bildirilmişti. Biz de bu kararın ardından MEB’e çağrıda bulunarak, Öğrenci Andı’nı yeniden çocuklarımıza armağan etmesini istemiştik. Hatta şu çağrıda da bulunuyoruz: MEB, gerekçeli kararın satır aralarını iyi okumalı, andın kaldırıldığı yıllardaki konjonktürün değiştiğini, yani açılım saçmalığının artık sona erdiğini göz önüne almalı ve yeniden Öğrenci Andı’nın okutulmasını sağlamalıdır. Ancak bu şekilde çocuklarımız andın amaçlarını anlayabilir ve muhtevasını özümseyebilir. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında çocuklarımıza verilecek en büyük hediye Öğrenci Andı’nın okullarda yeniden okutulması olacaktır.
  • Yardımcı Hizmetler Sınıfına yüklenen angarya işler çalışanların moral ve motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Görev tanımı olmadan çalıştırılan bu personele kalorifer yakma, bahçe temizliği, güvenlik vb. birçok iş verilmektedir. Bu noktada yapılması gereken yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımının yapılmasıdır.