Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’nin ilk yarısının flaş takımı Eskişehir Basket’te koç Josep Maria Berrocal’le, Basketbol Süper Ligi’nden Euroleague-FIBA kavgasına, Panathinaikos ve Barcelona günlerinden NBA’e, Zeljko Obradovic’ten David Blatt’e ve takımı üzerine geniş bir röportaj yaptık. Soru-cevap şeklindeki röportajdan öne çıkan notlar şu şekilde;

Sezon başında takıma geldiğinizde sadece iki oyuncuyu tanıdığınızı söylemiştiniz. Tanımadığınız bir kadroyu elinize aldınız. Miguel Angel Hoyo hariç diğer asistan koçlarınızı dahi tanımıyordunuz. Üstüne de farklı bir ülke, şehir ve kültür… Sezon başında uyum sağlamakta zorluk çektiniz mi?

Bu benim beşinci yurtdışı deneyimim. Önceki deneyimlerimden tek farkı ikiz çocuk babası olmam. Yeni bir kültüre alışma süreci tabii ki oldu. Eskişehir güzel bir şehir ve desteklenmesi halinde ligin kalıcı takımlarından olarak üst sıralarını zorlayacak potansiyele sahip bir takımı var. Sezon başına gelirsek de birbirimize güvenerek ve çok çalışarak iyi bir takım birlikteliği oluşturduk. Bir takım olmayı ve bu doğrultuda hareket etmeyi amaçladık. Temel anlamda çok büyük problemler yaşamadık.

Sezona çok iyi başladınız ve ilk devreyi de 4.sırada bitirdiniz. Ancak ilk devrenin son haftalarında başlayan ve halen devam eden bir düşüşünüz var. Son dönemde sakatlıklardan dolayı büyük problemler yaşadınız ancak Eskişehir Basket’in basketbolunda da sezon başına oranla bir geriye gidiş var gibi. Sizce son haftalarda ters giden şeyler neler?

Sezona hem fiziksel hem de mental olarak çok iyi başlamıştık. Kazandığınızda özgüveniniz yükselir kaybettiğinizde de tam tersi. Üst üste aldığımız galibiyetlerle özgüvenimiz yükselmişti. Son dönemde ise her maçta farklı değişkenlerle mücadele etmek zorunda kaldık. Sakatlıkların etkisiyle bazı oyuncularımızın rollerinde değişiklik yapmak zorunda kaldık. Bu da bizim işimizi zorlaştırıyor tabii ki. Hayatımda hiç bu kadar üst üste maç kaybetmemiştim. İlacımız galibiyet. Kazandığımız ilk maçla birlikte her şey yeniden yoluna girecektir. Ancak son haftalarda yaşadığımız düşüşte, İstanbul BB maçı dışında çok da kötü oynamadık. Kazanma isteğimiz ve basketbolumuz geriye gitmedi.

Sezonun ilk yarısında bazı yorumcular, Eskişehir Basket’in Avrupa kupalarında mücadele etmemesinin avantajını kullandığını ve sezon başındaki başarılı sonuçlarda takımın sadece lige konsantre olmasının etkili olduğunu söylediler. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?

Yeni kurulan bir takım için her maç öncesinde bir haftalık bir hazırlık süreci olması tabii ki bize yardımcı oldu. Ama sezonun tamamı için bu bir avantaj değil. Oyun alışkanlığı yakalamak ve takımı bir arada tutmak açısından yoğun maç temposu içine girmek, haftada iki maç yapmak daha yararlı olabiliyor. Daha önce çoğunlukla haftada 2 maç oynayan takımlarda çalıştığımda bunu deneyimlediğimi söyleyebilirim.

Açık alanda oynadığınız tempolu basketbolla öne çıkıyorsunuz. Bu size ülkenizin aşıladığı bir özellik mi yoksa ligin ve kadro yapınızın getirdiği bir gereklilik mi?

Bunun temel sebeplerinden biri kadro yapımız. Rowland gibi bir guarda sahibiz. Takımdaki diğer isimler de buna uygun. Açık alanda tempolu oynamak ve rakip yarı sahaya çabuk gelmek benim de oynatmak istediğim ve benimsediğim bir basketbol tarzı.

Barcelona’da son iki yıldır işler yolunda gitmiyor. Euroleague’in zirveye oynayan takımından şu anda orta sıra takımına evrildiler. Yüksek miktarlar da harcıyorlar ama bir türlü istikrarı yakalayamadılar. Siz de geçen sezon oradaydınız. Yolunda gitmeyen şey ne sizce?

Barcelona’daki temel problem sizin de belirttiğiniz gibi istikrar. Oyuncular, koçlar ve yönetimler sürekli değiştiği sürece istikrarı ve onun getirisi olan başarıyı yakalayamazsınız. Örneğin Real Madrid’e bakıldığında daha istikrarlı ve doğal olarak başarılı olduklarını görürsünüz. İstikrar olduğunda başarı da gelir. Son 2 sene içerisinde 4 koç değiştirdiler. Svetislav Pesic’i tanıyorum. Barcelona’da işleri yoluna koyacaktır diye düşünüyorum.

Barcelona ve Panathinaikos… İkisi de Akdeniz kültürünün özelliklerini barındırmakla birlikte basketbol kültürü olarak ortak noktaları, ancak Panathinaikos’un da Balkanlardan etkilenmesi sebebiyle farkları da olduğu düşünülüyor. İki kulüpte de çalışan biri olarak neler söylemek istersiniz bu iki kulüp ve kültürleri hakkında?

En temel benzerlikleri her kupayı kazanma arzuları. Barcelona açıklayamayacağım derecede farklı bir kulüp. Dünya üzerinde benzerleri yok bence. Çok farklı bir kültürleri var. Panathinaikos ise bir din gibi görülüyor adeta. Futboldaki Barcelona-Real Madrid rekabetinin basketboldaki hali Panathinaikos-Olympiakos. Açıklayamayacağım bir atmosfer oluyordu bu maçlarda. Ama kulüp kültürleri olarak baktığımızda ikisinin de çok büyük bir rekabet ve kazanma arzularına sahip olduğunu ve sizin de belirttiğiniz coğrafi özellikleri de barındırdıklarını düşünüyorum.

Şimdi de ligdeki rakibiniz olan iki koçla ilgili sorular sormak istiyorum. Zeljko Obradovic ve David Blatt hakkında neler düşünüyorsunuz?

Blatt çok şanslı biri. Şansını da kendisi yarattı. Şahsen olmasa da tanıyorum kendisini. Ben Barcelona’dayken o da Maccabi de asistan koçtu. Çok zeki ve modern basketbolun neyi gerektirdiğini çok iyi bilen biri. Her koçun sahip olmak istediği bir kariyere sahip. Obradovic’i gençliğinden beri takip ediyorum. Her zaman kendini güncelleyerek üstüne koyan bir koç. Hakkında çok fazla konuşmaya gerek yok. Başarılarıyla o konuşuyor zaten. Farklı takımlarda başarılı oldu. Gittiği her yerde başarılı oldu. Bu demek oluyor ki nasıl kazanması gerektiğini biliyor. Fenerbahçe’de belli bir süreye ihtiyacı vardı ve bu sürenin sonunda da Euroleague’i kazandılar.

Bu sezon Euroleague’deki favoriniz yada favorileriniz kimler?

Fenerbahçe bu başarıyı tekrarlayabilir ama Euroleague ve Final-Four çok farklı bir atmosfere sahip oluyor. Final-Four çok daha zorlu ve farklı bir seviye. CSKA Moskova tabii ki favori ve Olympiakos’un burada olacağını düşünüyorum. Real Madrid de her zaman buralarda olan bir takım. Ama Fenerbahçe ve CSKA’yı daha iyi kadrolara ve daha iyi koçlara sahip oldukları için şanslı görüyorum.

Son dönemde Euroleague ve FIBA arasında bir anlaşmazlık söz konusu. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce kim haklı?

Organizasyonlar planlanırken oyuncuların isteği göz önüne alınmalı öncelikle. O kadar çok organizasyon var ki şu anda ben dahi takip etmekte zorlanıyorum. İzleyiciler de bu kupaları, bu kadar çok maçı takip edemiyor. Bu işi zorlaştırmanın anlamı. Basketbolcuların robot olmadığının anlaşılması ve bu işin çözülmesi gerek bence. NBA’in daha çok takip edilmesinin sebebi de bu. Tek bir organizasyon var ve yüksek ücretler ödeniyor. Avrupa basketbolundaki organizasyonlar ise karmaşık. Bu da Avrupa’nın NBA’yle rekabet etmesini zorlaştırıyor.

Sıradaki soru da tam da bu konuyla alakalıydı. NBA ve Avrupa basketbolu arasındaki uçurum hakkında neler düşünüyorsunuz? NBA’deki kontratların çok yüksek olması Avrupa basketboluna ne gibi zararlar veriyor sizce?

Aradaki uçurumun kapanması çok zor gözüküyor. Türkiye’de de İspanya’da da futbol basketbolun önünde bir spor. NBA ise ABD’de bir numara ve dünyanın en iyi ligi olmasının yanında çok fazla imkana sahip. Euroleague’i son dönemde NBA’e benzetme çabası var. Bu fark hiçbir zaman kapanmayacaktır. Ama böyle devam ederse Avrupa liglerindeki oyuncular zamanla NBA seviyesine daha da yaklaşacaklardır diye düşünüyorum.

İspanya genel olarak son yıllarda hem kulüp hem de milli takım düzeyinde basketbolda çok başarılı. Bu başarının altında yatan şey ne sizce? 

İspanya çok zengin bir ülke değil, Rusya ve Türkiye kadar yüksek kontratlar da verilmiyor oyunculara ama kulüp yapılanmalarının çok güçlü olduğu bir ülke. Kulüp yapıları istikrarlı ve çok iyi koçlara, oyunculara sahibiz. Bu kadın basketbolunda da böyle. Genç oyunculara çok önem veriliyor. Altyapılara verilen önem aslında bir mantalite haline gelmiş durumda diyebilirim.

Türkiye Süper Ligi’nde 6 yabancıyla oynayabiliyorsunuz. Bu diğer liglere oranla ne gibi bir avantaj getiriyor takımlara?

İspanya’da yalnızca iki ABD’liye izin var ama Türkiye’de bu konuda serbestsiniz. ABD’li oyuncu pazarının genişliği düşünüldüğünde hem lig daha kaliteli ve rekabetçi bir hale geliyor hem de bu durum Türk oyuncuların gelişimine katkıda bulunuyor. Tabii ki takımınızı oluştururken de elinizdeki seçenekler daha güçlü hale geliyor.

Türkiye’de yabancı kuralı hakkında bir değişiklik yapılması söz konusu, 4+1 kuralı düşünülüyor. Mevcut yabancı kuralı hakkında ne düşünüyorsunuz? Mevcut sistemin gençlerin gelişimine zarar verdiğini düşünüyor musunuz?

Her kuralın getirdiği avantajlar ve dezavantajlar vardır. Şu andaki kuralda Türk oyuncuların oynama süreleri düşük. 4+1 kuralı gelirse bir Türk oyuncunun sahadaki beşte yer alması gerektiği için oyuncular kendini zorlayarak seviyesini yukarı çıkarmaya çalışabilir. Ben oynayan beşin her zaman en iyi oyunculardan oluşması gerektiğini, uyruğa bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. İspanya ACB liginin yaklaşık yüzde 68’i yabancı basketbolculardan oluşuyor. Ancak buna rağmen milli takım olarak çok iyi seviyedeyiz. Bence bu mesele üzerinde uyruktan ziyade mantalite ve çalışkanlık üzerine yoğunlaşılmalı.

Türkiye Basketbol Süper Ligi’nde kendi takımınız dışında performansıyla dikkatinizi çeken yerli/yabancı isimler kimler?

Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’nde çok iyi oyuncular var. Türk basketbolunun da iyi bir geleceğe sahip olduğunu düşünüyorum. Türk takımları Avrupa kupalarının zirveye oynayan takımları arasında yer alıyor. Fenerbahçe’den Jan Vesely, Banvit’ten Tolga Geçim beğenerek takip ettiğim isimlerden. Buğrahan Tuncer de gelişime çok açık bir oyuncu.