Saadet Partisi Tepebaşı İlçe Başkanı Muhammed Ali Köse, Gazete Eskişehir Ekspres’in konuğu oldu sorularımızı yanıtladı. Muhammed Ali Köse, Eskişehir’de hayata geçirilen ve vatandaşlardan oldukça ilgi gören ‘Dert Duvarı’ stantları hakkında bilgi verdi. Dert Duvarı’na yazılan yazıların vatandaşların sorunlarını gösterdiğini ifade eden Saadet Partili Köse, “Dile getirilen dertlerin başında hayat pahalılığı geliyor hem de açık ara. Onu işsizlik ve düşük maaşlar takip ediyor” dedi.

ÖZEL RÖPORTAJ | NEVİN BULUT ATAK, ESKİŞEHİR EKSPRES

Kentimizde dikkat çeken bir çalışmanız oldu, vatandaşların sorunlarını kurulan stantlarla dinlediniz. Bu proje nasıl oluştu ve ‘Dert Duvarı’na en çok hangi sorunlarını iletti vatandaşlar? 

Bir hareket başarılı olmak istiyorsa evvela muhatapları tarafından bilinir olmalıdır. Akabinde de muhataplarına dokunmak zorundadır. Bu kısa vadede sonuç vermeyebilir. Sabırla ve azimle bilinirliğini ve dokunuşlarını sürdürmeli hatta arttırmalıdır. Ülkemizin son 50 yıllını formatlayan bir siyasi geleneğin mensubu olarak bu konuda oldukça tecrübeliyiz. Bizim muhataplarımız seçmenlerdir. İlk günden bugüne değin hep farklı çalışmalara imza atarak seçmene dokunmayı başardık. Her zaman istenilen sonucu alamasak da hedefimizi ve tempomuzu arttırarak seçmene ulaşmaya gayret ettik. İlçemizin muhtelif noktalarına beş adet “Geçim İttifakı” standı kurduk. İlgi gayet iyiydi. Fakat istenilen seviyede olmadı. Biz de ikinci çalışmamız olan “Dert Duvarı”, “Dert Tenceresi” ve “Dert Mikrofonu” çalışmalarımızı hayata geçirdik. Bu çalışma beklediğimizin çok üzerinde bir ilgi gördü. Hem görünürlük-bilinirlik adına hem de halka dokunmak adına harika bir çalışma oldu.

Yazıları tek tek not aldık

İlk çalışmamız neticesinde tahmini olarak 90 bin-100 bin arası görünürlük-bilinirlik sayısına ulaştık. Sosyal medyadaki sayılar hariç. Sosyal medya eklendiğinde sayı ikiye katlanıyor. Bu ilk çalışma ile ilgili tahminimiz. Öte yandan daha somut olan sayı ise duvara yazılan yazılar. Yazıları tek tek not aldık. İlgi yüksek olunca, yeni alan açmak adına belli başlı yerlerin fotoğraflarını çekip sildik. Buralar da doldu. Yazıların sayısı 500 civarıydı. Yazanların 4-5 katı kadar da yazmak isteyip de muhtelif gerekçelerle yazamayan yahut “Hangi birini yazayım?” deyip yazmayan yahut ta “Benim yazacaklarım zaten yazılmış!” diye yazmayan vatandaşlarımız vardı. Bu sayı da ilave edildiğinde temas ettiğimiz 2 bin 500’den fazla kişiden bahsediyoruz. İkinci çalışmamız da ilk çalışmamızın üstüne çıkmayı başardık. 

Gençlerimizin ilgisi muazzamdı

İkinci çalışmamızda bizi sevindiren asıl olay sayılardan ziyade bilhassa gençlerin ilgisiydi. Gençlerimiz Saadet Partisi tarafından yapılan çalışmaya muazzam bir ilgi gösterdi. Bizzat gözlemlediğimiz kadarıyla ve sonrasında fotoğraflara baktığımızda duvara yazı yazanların neredeyse yüzde 55-60’ı gençlerimizdi. Bu bizi çok mutlu etti. Düşünceleri ve yaklaşımları ne olursa olsun gençlerimiz dertlerini ve görüşlerini yazdı. Bizi mutlu eden de bu. Oy verme tercihinde etkili olur mu? Onu zaman içerisinde göreceğiz. İnanıyorum ki, bu ve benzer çalışmaları sürdürdükçe vatandaşlarımızın tercihi de Saadet Partisi olacaktır.

Vatandaşın derdi hayat pahalılığı

Tabi kadın-erkek, genç-yaşlı gibi birtakım tahliller de yaptık. Zaten yazılan yazılardan da net bir şekilde yaş grubunu ve cinsiyeti tahmin edebiliyoruz. Daha fazla detaya girmeden duvara yazılan yazı vesilesi ile tarafımıza iletilen dertlerden bahsedeyim. Dile getirilen dertlerin başında hayat pahalılığı geliyor hem de açık ara. Onu işsizlik ve düşük maaşlar takip ediyor. İş bulamayan işsizlikten şikayetçi. İş bulan yoğun mesai, kısıtlanan sosyal haklar ve düşük ücretten mustarip. Bir tane gencimiz “Köle değil, işçiyiz, insanız” diye sitem etti. “Çalışma koşulları nedir” bilemem. Ben iletmekle mükellefim. Düşük emekli maaşları emekli büyüklerimizin en çok dert yakındığı konu. Emekli olsalar bile ya ikinci işte çalışmak zorunda kaldıklarını ya da iş aradıklarını dile getirdiler. Emekli demişken EYT sorunu da gündemdeki ciddiyetini koruyor. 45 yaş üstü vatandaşlarımızın en çok şikayetçi olduğu konu EYT. KHK sorunu da sık sık gündeme gelen konulardan. Bir moto-kurye gelip “Kardeşim KHK yazın. Bu bizi yakıyor” dedi ve gitti. Öyle anlaşılıyor ki EYT ve KHK mağduriyeti artık sabır sınırlarını zorlayan bir mesele haline geldi. >>

Utanç verici olaylar yaşanıyor

Kadınlarımıza ve çocuklarımıza şiddet ve istismar konusu da çok fazla dile getirildi. Yaşanan cinayetler, şiddet hadiseleri ve istismar olayları utanç verici. Bunu dillendirmek istemezdik ama hakikat ortada. Bu iğrençliklere bir çözüm bulunamıyorsa biz vatandaşlara düşen de bunu sürekli gündemde tutmak. Bu yüzden yaş ve cinsiyet fark etmeksizin bu konunun yazılması gündeme gelmesi sevindirici. İnşaAllah kadınlarımıza ve çocuklarımıza Allah’ın emaneti gözüyle bakıp hak ettikleri kıymeti vermeyi başarırız. Yoksa Allah’ın emanetine hıyanet edersek, bunun vebalini ödeyemeyiz. Mülteci sorunu ayrı bir başlık olmalı bence. Çünkü bu sorunu yazan vatandaşlarımızın içinde AKP’li olduğunu söyleyenler bile vardı. Yani “Benim partim yaptıysa vardır bir bildiği” pratiğinden bağımsız “Kim yaparsa yapsın rahatsızım” diyen bir kitle oluşmuş. Burada mültecileri hiç istemeyen de var, kontrol altında tutulmalı diyen de. Ama bu soruna ciddi bir çözüm bulunması konusunda mutlak bir görüş birliği söz konusu.

Eğitim toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyor

Duvara yazılan dertlerin içinde olmazsa olmazımız eğitim. Bu konu toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyor. Bu yüzden yaşlısından gencine dilden düşmeyen bir sorun. Sınavlardan yakınan yavrularımız ve veliler “Eğitim sistemi değişsin” diye yakınıyorlar. Eğitimin ekonomik yönünde de şikayetçi olanlar hayli fazla. Bir veli daha şimdiden 350 TL harcadığını dile getirerek “Alsam bir dert, almasam bir dert. Bu işin sonu nasıl gelir?” diyor. Bir gencimizin sitemi unutulacak gibi değil. Diyor ki “Bir kaynak kitap 75 TL. Nasıl alayım?”. Ülkece canımızı yakan en önemli konulardan biri olan “Terör” de yazılan dertler arasındaydı. Terörizme ve terör örgütlerine duyulan öfke asla dinmeyecektir. Bu vesile ile terörle mücadele eden tüm asker, polis, diğer görevlilerimize başarılar diliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Öne çıkan başlıklardan biri de ahlaki ve manevi yozlaşma idi. Ahlaki değerlerimize verilen önem her geçen gün azalıyor. “Milli ve manevi duygularımızın körleştiği bir dönemdeyiz” diye sitem edenler vardı. Bir büyüğümüz “Toplu taşımalara bindiğimde bir gencin bana yer vermemesine üzülüyorum. Mesele bana yer verip vermemesi değil? Mesele gençlerimizin saygıdan uzaklaşması. Yer vermekle saygı mı olurmuş? Diyorlar. Evet yer vermekle saygı olur. Biz böyle öğrendik ve böyle yaptık. Hiçbir şey kaybetmedik ama o yaşlarda çok şey kazandık” dedi. Son günlerin en sıkıntılı gündemlerinden biri de aşı ve PCR zorunluluğu da dert duvarına yazılan konular arasında öne çıktı. Aşı karşıtları da vardı ama aşı ve PCR zorunluluğunu bir dayatma ve zulüm olarak görenler çoğunluktaydı. Bizzat yaşadığım bir hadiseyi anlatayım. Duvarda yer kalmadı. Birkaç yazının fotoğrafını çekip, silmek istedim. Rahat yazı yazılabilecek bir yer buldum. Orada da “Aşı ve PCR dayatması faşizimdir” yazıyordu. Tam siliyordum ki orta yaşlarda bir vatandaşımız “Neden o yazıyı siliyorsunuz?” diyerek, müdahale etti. Ben de amacımı anlattıktan sonra benden özür dileyerek “Ben aşı yaptırdım. Ama bunun gönüllülük esasına göre olması gerekiyor. Zorunlu olması elbette faşizimdir” dedi. Yani aşı karşıtlığı var ama aşı ve PCR testi dayatmasına tepki daha çok. 

Hiçbir yazıya müdahale edilmedi

Gündeme gelen dertler ana başlıklar halinde böyle. Daha fazla detaya girmeden şunu da söylemek isterim. Dertlerini yazanların yanı sıra ülkede derdin olmadığını, ülkenin en güzel günleri yaşadığını ve nankörlük yapılmaması gerektiğini veya buna benzer ifadelerin yazıldığını da gördük. Atatürk yazan da vardı, Erbakan yazan da. Kimisi RTE yazdı, kimisi Kılıçdaroğlu-Akşener yazdı. Kimisi de “Çok yaşa Temel Dede”, “Temel Reis” yazdı. Az da olsa bizim için ittifak önerileri yazıldı. Hukuka ve ahlaka aykırı olmadıkça hiçbir yazıya müdahale edilmedi. Serbestçe dile getirildi tüm dertler ve görüşler.

Önceden popüler partiler lehine oy kullanılıyordu, şimdi durum çok farklı

Vatandaşlarımız, mensubu olduğu ve gönül verdiği parti fark etmeksizin bir karamsarlık içerisinde. İktidarı destekleyen kesim Recep Tayyip Erdoğan özelinde, genel olarak da AKP iktidarının yıkılması konusunda ciddi bir korku içerisinde. Kimisi istikrarın bozulacağından, kimisi daha iyi bir lider olmadığından endişeli. Muhalefette de benzer yönde endişeler var. Bir de kararsızlar ve moda tabir ile tepkililer var. Bir de ilk defa oy kullanacak yeni seçmen var. 

Yine ekonomi konusunda bir açıklamanızda, pazar ve marketlerdeki pahalılığa dikkat çektiniz, bu sorun sizce nasıl çözülebilir, özellikle fiyat farklılıkları konusunda neler yapılmalı? 

Bu sorunuzun kısa ve net bir cevabı var. Biraz klişe olacak ama tek çözüm üretimdir ve tasarruftur. Bu hemen her bireyin vereceği cevaptır. Evet üretim ve tasarruf bugün yaşadığımız pek çok ekonomik sorunun cevabıdır. Şimdi bir soru daha karşımıza çıkıyor: Nasıl bir üretim? İşte can alıcı nokta bu! Üretim ve tasarruf sonucunda istihdam artar, enflasyon düşer, faiz iner, fiyatlar genel düzeyi stabildir… İşte böyle bir üretim ve tasarruf netice verir. Zira şu an sürekli büyüdüğümüz ve sanayi üretiminin yüksek olduğu TÜİK tarafından ilan ediliyor. Ancak hala fiyatlar, enflasyon ve döviz yok. İşsizlik yüksek. Ücretler düşük. Dolayısı ile 2002 yılından beri süregelen üretim sistemi iflas etmek üzere. İtibardan tasarruf olmaz denilerek kaynaklar israf edildi. Dolayısı ile iş bilmeyen birilerine “Al ülkeyi yönet” derseniz, onlar da ellerindeki serveti betona, asfalta, parka, kıraathaneye gömerler. Bu sektörlerdeki büyüme rakamlara yansır. Manşet manşet büyüdüğümüz ilan edilir. Vatandaş istikrardan ve büyümeden memnundur. Hele bir de kemiğe dayanan bıçaktan kurtulmuşken gelen düşük enflasyon haberleri düğün bayram ettirir. Çiftçi, imalatçı, işçi, emekli, memur refah içinde olduğunu sanır. Artık yollarımız duble, devasa binalarımız vardır. 

Hemen her alanda artık dışa bağımlıyız

Gelişmiş ülkelerin ellerindeki teknoloji hemen hemen bizde de var. Kredi kartı ile olmayan gelir ile borçlanarak istediğimiz ürünü alabiyoruz. Yetmedi çatır çatır dağıtılan krediler ile herkes ev, araba ve iş sahibi olur. Bunu gelişmişlik olarak görürler. Gerçekte kapitalist ekonomilerin en sevdiği pazarız. Bankaların ağına düştüğümüzün farkında bile değiliz. Bu bankalar yerli bankalardan çok yabancı sermayeli bankalar. Zira yerli bankalardan onlardan kredi alıyorlar. Servetimiz yok olup gitti. Eksi rezervler konuşur hale geldi. Çünkü milli bir markamız yok. Olsa bile ithal edilmiş mamullerin montajından ibaret. Yani hemen her alanda artık dışa bağımlıyız. Bu yüzden döviz yüksek TL değer kaybediyor.

Çok ciddi bir iş ve ticaret mevzuatı hazırlanmalı

Çözüm için evvela israfın önüne geçmeliyiz. İsraf, yolsuzluk ve kıyaklara aktarılan para ile neler yapardık neler? Rantiyenin ve yandaşın musluğu kesilmeli. Sürdürülebilir istihdamı arttıracak yatırımlar yapılmalı. Tarım ve hayvancılık için verilen teşviklere ilave olarak ürün bazlı teşvikler ve alım garantisi verilmeli. Yerli hammaddeye dayalı üretim teşvik edilmeli. Gelir dağılımındaki makas daraltılmalı. Çok ciddi bir iş ve ticaret mevzuatı hazırlanmalı. Bu ve benzer politikalarla işler yoluna girecektir.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Sizlere çok teşekkür ederim. Sayenizde görüşlerimizi Eskişehir kamuoyuna ulaştırabiliyoruz. Gazetecilik zor bir meslek. Allah yardımcınız olsun. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum. 

Gazete Eskişehir Ekspres'in Ekim-2021 sayısından...