Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Muharrem Şenel Eskişehir Ekspres'e önemli açıklamalarda bulundu.

Şenel, sağlık çalışanlarının sorunlarını anlattığı açıklamasında, “İki yılı aşkın süredir yaşadığımız Covid-19 pandemi sürecinde ilk zamanlar başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları birer kahraman olarak alkışlanırken geldiğimiz süreçte yeniden hedef olup, şiddete uğramaya devam ediyorlar” dedi. 

Sağlıkçıların sorunlarını anlatır mısınız hocam ve bu sorunlar 2 yıldır pandeminin etkisiyle artan sorunlar mı yoksa yıllardır süre gelen sorunlar mı?

Sağlıkçıların ve özellikle hekimlerin sorunlarına geçmeden, bu sorunlarının çıkma nedenlerini ve tarihsel süreci irdelememiz gerekiyor. 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve klasik kapitalizmin makyajlanmış hali olan neoliberalizm rüzgarı tüm dünyada etkisini gösterdi; serbest piyasa ekonomisi, özelleşme, küreselleşme argümanları 1980 yılından itibaren ülkemizde de gündeme gelip duyulmaya ve İMF, Dünya Bankası eliyle ilgili politikalar uygulanmaya başlandı. Bu konuda yavaş yavaş yol alınırken 2002 yılında AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle neoliberal politikalar hız kazandı ve bu uygulamaların taşeronluğuna soyunan AKP iktidarı çok değil iktidara geldikten 6 ay sonra “sağlıkta dönüşüm projesi”ni uygulamaya başladı. 

Nitelikli bir sağlık sistemi özlemi dillendirildi

Sağlık alanındaki tehlikeyi gören TTB halkın sağlık hakkını savunma konusunda hemen refleks gösterdi ve 2004 yılında beyaz eylemleri örgütleyip farkındalık yaratmaya çalıştı. “Herkese eşit ücretsiz sağlık”, “Sağlığımızı sattırmayacağız”, “ Parasız eğitim, parasız sağlık”, “Hastaneler halkındır satılamaz” sloganları ile herkese eşit, ulaşılabilir, tüm toplumu kucaklayan ücretsiz, nitelikli bir sağlık sistemi özlemi dillendirildi. Ancak 2005 yılında Düzce’de, 2006 yılında Eskişehir ‘de Aile Hekimliği pilot uygulamaları başlatıldı ve süreç sürdürüldü. Güzelim sağlık ocakları, köylerdeki sağlık evleri kapatıldı; eş zamanlı eğitim alanındaki politikalarla da köy okulları kapatılıp taşımalı eğitime geçildi. Kısacası köylerimizden sağlıkçılar ve öğretmenler merkezlere çekilip, köyler karanlığa terk edildi. Bu süreçte 1. basamak hekim arkadaşlarımız sözleşmeli aile hekimi olmak zorunda bırakıldı, devlet memurluğu güvencesi ve haklarından feragat etmek zorunda kaldılar, bir anlamda özelleştiler.

Özellikle hekimleri ve TTB’ni köşeye sıkıştırma konusunda ne gerekiyorsa yapılıyordu

AKP öncesi SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı mensubu hastalara yalnızca açık kalp ameliyatları için o da sevk şartıyla özel hastanelerin kapısı açıkken önce 2003 yılında devlet memurlarına özelin kapıları aralandı. 2005 yılında SSK hastaneleri ve dispanserleri Sağlık Bakanlığına devredildi, 2006 yılında SSK, Bağkur ve ES kurumları tek çatı altında SGK olarak birleştirildi. SGK özel hastanelerle anlaşarak özel hastanelerin kapılarını ardına kadar açtı. Sağlıkta özelleşmenin, özele sermaye aktarımının ve özellikle yandaş aktörlere yeni alanlar açma işinin hız kazandığı bu dönemde TTB saflarında “AKP sağlığa zararlıdır” sloganları yükselmeye başladı. Mantar biter gibi özel hastane ve poliklinikler iktidarın destekleriyle açılmaya başlandı. Bu arada 1. basamağı sözleşmeli aile hekimliği ile çözen iktidar gözünü ikinci basamağa ve muayenehanelere dikti. Performansa dayalı döner sermaye uygulaması yerleştirilip, kamu hekimlerine tam gün yasası getirildi, birer işletme modeli olan kamu hastane birlikleri kuruldu. Özel sektörü sağlıkta baskın hale getirmek için taşlar tek tek yerine koyuluyor, özellikle hekimleri ve TTB’ni köşeye sıkıştırma konusunda  ne gerekiyorsa yapılıyordu. TTB Sağlık Bakanlığının hemen her alanda getirdiği hukuksuz yönetmelik ve yasayla getirilen yaptırımlara karşı gerek Danıştay nezdinde, gerekse de muhalefet partileri aracılığı ile Anayasa Mahkemesi nezdinde davalar açarak hukuken mücadele ediyordu; yalnızca 2010 yılında Danıştaya açılan davalarda tam 42 kısmi veya tam yürütmeyi durdurma kararı alınıyordu. Hekim emeğini ucuzlatmak, onuruyla oynamak, halkın gözünde saygınlığını düşürmek ve sağlık sistemindeki her olumsuzluğun sebebi olarak hekimleri göstermek için iktidar elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Bu arada herkesi kapsamayan genel sağlık sigortası yasalaşıyor, GSS’nın yetmediği yerde özel sağlık ve tamamlayıcı sağlık sigortaları, hekimler için mesleki sorumluluk sigortaları hayatımıza giriyordu.

Yılların köklü devlet hastanelerini kapattılar

TTB ve tabip odalarının önemli gelir kaynaklarından olan işyeri hekimliği kursları düzenleme, yetki verme ve işyeri hekimi asgari ücretlerini belirleme yetkileri elinden alınıyor, işyeri hekimlerinin özlük hakları ve ücretleri sermayenin insafına bırakılıyor, bu alanda da emek sömürüsünün önü açılıyordu.  6 yıllık bir uygulamadan sonra kamu hastane birliklerinden vaz geçiliyor, 2017 yılından itibaren hayatımıza şehir hastaneleri giriyordu. Kamu özel ortaklığı ile kamu arazilerine özel şirketlere hazine garantili kredilerle yaptırılan ve bunun karşılığında 25 yıl devletin kira ödeyerek kendi sağlık personeliyle hizmet vereceği ve bir çok hizmeti şirkete yüzde 70 garanti kazanç oranlarıyla bıraktığı; torunlarımızın torunlarına kadar borcunun yansıyacağı ve itilaf halinde İngiliz mahkemelerinin yetkili olduğu şehir hastaneleri adeta şehir efsanesi gibi sunuluyordu. Yılların köklü devlet hastaneleri kapatılıp, rant için binaları yıkılıyor, buralarda çalışanlar topyekün şehir hastanelerine geçirilip adeta şirketlere peşkeş çekiliyordu.  Bu arada özel hastanelerde sözleşmeli çalışan hekimlere şirket kurma ve sanal muayenehane  uygulaması dayatılıyordu. Süreç sermayenin daha fazla kâr etmesine ve sağlığın tamamen özelleşmesine yönelik olarak sürüyordu. Düşük emekli maaşlarına mahkum edilen emekli hekimlere SGK primi yatırılarak çalıştıklarında emekli maaşlarından hiç bir meslekte olmadığı şekilde kesintiler yapılıyordu. Üniversite ve eğitim hastanelerinde kadrolaşma inanılmaz boyutlara ulaşıyor, eğitim standartları düşüyor, asistan eğitimleri aksıyor, eğitimin kalitesi düşüyordu. 20 yıl önce 44 olan tıp fakültesi sayısı yeni kadrolarla kadrolaşma ve gereğinden fazla mezun verip hekim enflasyonu yaratma amacıyla 126’ya çıkarılıyordu. Asistanlar 36 saatlik nöbetlere, baskı ve mobinge uğramaya devam ediyordu. Öğretim üyelerinde liyakat değil başka özellikler gözetilerek atama ve meslekte ilerlemeler sağlanıyordu. Aile hekimleri her geçen gün artan sorunları, işyeri kiraları, giderleri, zamanla azalan ücretleri ve giderek ağırlaşan ceza yönetmelikleri arasında bocalıyorlardı.

Hekimler 5 dakikada bir hasta bakmaya zorlandılar

Kışkırtılmış sağlık talepleri, popülist sağlık politikaları, hekimlerin hedefe konulması sonucunda sağlıkta şiddet her geçen gün artıyor hemen her gün ülkemizin her köşesinden şiddet haberleri geliyordu. Daha çok cerrahi branşlarda hekimler aleyhine açılan ceza ve tazminat davaları ile şiddet yüzünden, genç hekimler uzmanlık alanlarını seçerken kalp ve damar cerrahisi, beyin cerrahisi, ortopedi, kadın doğum, genel cerrahi gibi branşları tercih etmiyor, defansif tıbbı tercih edip daha az acili, daha az riski olan bölümlere yöneliyorlardı. Devlet hastaneleri ve şehir hastanelerinde siyasi kadrolaşmalar sürüyor, çalışan hekimlere çoğu yerde baskı ve mobbing uygulanıyor, döner sermaye dağıtımında kayırmalar oluyor, performans uygulamasındaki adaletsizlikler yüzünden ekip anlayışı bozuluyor, hekimler birbirine yabancılaşıyor, bireyselleşiyorlar, son düzenlemelerle 5 dakikada bir hasta bakmaya zorlanıyorlardı. 

Meslektaşlarımızın çalıştıkları her alana özgü ayrı ayrı sorunları var

2 yılı aşkın süredir yaşadığımız COVID-19 pandemi sürecinde ilk zamanlar başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları birer kahraman olarak alkışlanırken geldiğimiz süreçte yeniden hedef olup, şiddete uğramaya devam ediyorlar ve koronanın meslek hastalığı sayılması gibi en basit istekleri bile çok görülüyordu. Görüldüğü üzere meslektaşlarımızın çalıştıkları her alana özgü ayrı ayrı sorunları var. Ortak sorunları ise şiddet, hekimlik onurlarının yönetenlerce zedelenmesi, emeklerinin ucuzlatılması, sermayenin istekleri ve çıkarları doğrultusunda sürekli hak kayıpları yaşanmasıdır.

Sağlık çalışanları hedef tahtasına oturtuldu

Sağlıkçılar ile hastalar karşı karşıya geliyor. Şiddet olayları yaşanıyor ve bu olaylar arttı biliyorsunuz, sizce şiddeti önlemek adına neler yapılabilir?

Sağlık hizmetleri sunumunda sağlık çalışanlarının maruz kaldıkları şiddet olayları son yıllarda artış göstermektedir. Sağlık çalışanları birçok nedenle fiziki ve psikolojik şiddete uğramaktadır. Sağlıkta şiddet politikacıların oy uğruna popülist söylemleri, medyanın kullandığı dil, kışkırtılmış sağlık talepleri ve sağlık sisteminin çöküşüyle daha da artmaktadır. Son 20 yılda hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarının hedef tahtasına oturtulması, başarıyı iktidarın sahiplenmesi, olumsuzlukların çalışanlara mal edilmesi ve özellikle sevk zincirinin uygulanmayıp herkesin elini kolunu sallayarak istediği hastane veya kuruma başvurabilmesi ile arz- talep dengesinin giderek bozulmasına yol açmıştır. Arz- talep diyorum, çünkü artık hastaneler ticarethane, hastalar müşteri, hastalıklar ise alınır satılır bir mal ve sağlık çalışanları da bu sistemin kölesi haline geldiler. Hastanelerde 5 dakikada bir MHRS ile poliklinik randevusu verilmesi, pandeminin de etkisiyle ertelenmiş sağlık talepleri ekran başında yığılmalara, randevu alınamamasına veya günlerce sonrasına randevu alınıp muayene olunduktan sonra istenen ultrason, MR, tomografi hizmetlerine aylarca sonrasına tekrar randevu verilmesine yol açmıştır. Bu gecikmeler hem hastaların, hem hasta yakınlarının hem de hekimlerin morallerini bozmakta ve gerginliklere yol açmaktadır. Hasta ve yakınları haklı olarak biran önce dertlerine çare bulunmasını isterken, hekim de hastasına 5 dakikada nasıl bakacağımı düşünmekte, tetkik sonuçlarının biran önce çıkmasını ve geç kalmadan tanı koyup tedavisini yapmayı istemektedir. Kısacası hekim ve hastalar aynı amaçla aynı tarafta yer alırken sağlık sisteminin bozukluğundan ve iyi yönetilememesinden dolayı da genellikle başta hekim ve hemşireler olmak üzere sağlık çalışanları ne yazık ki hasta ve hasta yakınları tarafından şiddete uğramaktadır.

Sağlık örgütlerinin önerileri dikkate alınmalı

Sağlıkta şiddetin önlenmesi için sağlık kurum ve kuruluşlarında güvenlik elemanı yeterliliği, fiziki yapı ve donanım, iletişim, eğitim gibi konularda iyileştirmeler yapılması gerekirken, şiddete ilişkin yasal düzenlemelerde  yasak savar gibi değil, sağlık örgütlerinin önerileri dikkate alınarak yapılmalıdır. Şiddetin cezai yaptırımlarıyla ilgili yasal düzenlemelerin uygulanması, şiddet mağduru sağlık çalışanına yeterli hukuki ve psikolojik desteğin sağlanması, sağlık çalışanlarının özverili çalışma koşullarına kamu spotlarında yer verilmesi, sağlık çalışanına yönelik şiddet olaylarının medya ve diğer iletişim araçları kullanılarak sağlık çalışanları ve hizmet alanları içeren çift yönlü bir bakış açısıyla verilmesi gibi şiddetin önlenmesine yönelik öneriler olarak sıralanabilir. Sağlık çalışanlarının şiddeti önleme ve bu yönde duygu ve davranışlarını yönetme konusunda hizmet içi eğitimlerle bilgilendirilmesi, sağlık kurumlarında fiziki yapı ve donanımla ilgili gerekli düzenlemelerin yapılması, hastane süreçleri (hasta yatış- taburculuk-tanı/tedavi vb.), hastane kuralları gibi konularda sağlık hizmeti alanların bilgilendirilmesi sağlık kurumlarına yönelik alınacak önlemler arasında sıralanırken, sağlık çalışanlarının maruz kaldıkları şiddet olayını raporlamalarının sağlanması, sağlık ekibi üyelerinin aralarında yaşadıkları rol belirsizliğinin giderilerek her ekip üyesinin kendi iş tanımları dışındaki işlerden sorumlu tutulmaması ve sağlık çalışanlarının eğitiminde şiddet ve önleme konularına yönelik derslere yer verilmesi de sağlık çalışanlarına ilişkin olarak alınacak önlemler arasında sayılabilir. 

Randevu alamadığı için hastalar hayatını kaybedebiliyor

Hastalar randevu alamıyor çoğu zaman bu konuda sizce ne yapılmalı?

Daha önce belirttiğim gibi bu sistemde bunu çözmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. 1. basamak Aile Hekimliği ile 2. basamak devlet hastaneleri ile 3. basamak eğitim hastaneleri- üniversite hastaneleri arasında sevk zinciri oluşturulamadığı sürece uzamış muayene ve tanısal tetkik- işlem randevu sürelerini kısaltmak mümkün ve olasılık dahilinde değildir. Hasta 1. basamak hekimi sevk etmeden hastaneye, hastanedeki uzman sevk etmeden üniversite hastanesine gidememelidir. Sevk zinciri olmayan bu sistemde randevu alamayan veya çok uzun süreli randevular alan hastalar bir anlamda özel hastanelere mecbur hale getirilmekte ancak çoğu hasta da ekonomik nedenlerle bu tercihi yapamamakta ve randevu günlerini beklerken hastalıkları erken tanıyı, tedaviyi gerektirdiğinde geç kalınabilmekte hatta bazen de bazı hastalarımız kaybedilebilmektedir.

COVID- 19’un meslek hastalığı sayılmasını bir türlü kabul etmediler

2 buçuk yıl pandemi ile mücadele etti tüm insanlık. Sağlık çalışanları da bu süreçte oldukça yıprandı, gelinen süreçte sağlıkçıların yeteri kadar hakkını aldığını düşünüyor musunuz?

2,5 yıl tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanları insanüstü bir gayret ve azimle covid 19 pandemisine karşı savaş verdi. Bu süreçte ülkemizde resmi rakamlara göre 100 bin, bize göre 270 bin insanımızı kaybettik. 200’ün üzerinde hekim arkadaşımızı da kurban verdik. Bu sürecin başında ve ortalarında bizleri balkonlardan alkışlatanlar covid 19’un meslek hastalığı sayılmasını bir türlü kabul etmediler, yüzümüze gülerken isteklerimize sırt çevirdiler. Bu süreçte ağızlarından sağlıkçılara zam haberlerini hiç düşürmediler ama özellikle hekimlere normal memur zamları dışında bir iyileştirme yapmadılar. İşi dalga geçmeye, alay etmeye kadar getirdiler; algıyı çok iyi becerip milleti kandırdıkları gibi geçen yılın  sonu aralık ayı ve 14 martta zam yapıyor gibi rakamlar telaffuz ettiler ve vatandaşların çoğunun aklında zam yapıldı algısı kaldı. Aralık ayında özellikle çalışan emekli hekimlerden yapılan kesintilerin kaldırılması, emekli hekimlere zam ve kamu hastaneleri ile üniversite hastanelerinde döner sermaye tavan ek ödeme oranlarının artırılması mecliste kabul edildiği halde; tüm sağlık çalışanlarını içerecek şekilde bu kanun kapsamının genişletileceği sözü iktidar tarafından verilerek tüm partilerin katılımıyla geçmiş kanun geri çekildi. Tam 7 ay sağlık çalışanları gibi muhalefet partileri de oyalanıp sonunda güya kapsamı genişletilmiş kanun tasarısı meclise getirildi. Ancak dağ fare doğurmuştu, 7 ay önceye göre kapsamı daha da daraltılmış, özel hastanelerin isteğiyle çalışan emekli hekimlerden yapılan kesintilerin sürdüğü ve bu emekli hekimlerin serbest meslek erbabı olmaya zorlanacağı ve bu sayede özel sektörün bu hekimlerin SGK primlerinin ödemesinden, ayrıca ilgili dava ve tazminatlardan da kurtulacağı görüldü. Tasarı, muhalefet partilerinin karşı çıkmasına rağmen onlara da verilen sözler ve genel kurulda önergelerle değiştiririz diye diye aynen değişiklik olmadan kabul edildi. Resmen bizim dediğimiz dedik diyerek inatla bu kanunu geçirdiler ve bize gerçekten giderseniz gidin bizim sizinle işimiz olmaz dediler.  Biz hekimler ve emekli hekimler olarak yoksulluk sınırının altındaki, sağlık çalışanlarının çoğunun da açlık sınırına yakın olan maaşlarını kabul etmiyoruz; hakkımızı da helal etmiyoruz.

Hocam son olarak ne söylemek istersiniz?

Ülkemizde reform diye sunulan ve artık foyası ortaya çıkan sağlık sisteminin çökme sürecine girdiğini görüyorum. Niteliğe değil niceliğe önem vererek tıp fakültesi sayılarını ve mezunlarını artırıp özel sektöre ucuz iş gücü sağlama ve yandaş sermayeye sermaye aktarımı görevini başarıyla yerine getiren iktidar ülkenin kaynaklarını kurutup artık yolun sonuna gelmiştir. Sağlıkta şiddetin katlanarak artması, hekimlerin artan iş yükü, uzun tıp eğitimi, uzmanlık süreci, mecburi hizmet süreleri sırasında uğradıkları mobbing, yönetici baskısı, izinsiz nöbet süreleri ve diğer daha az eğitimle elde edilen bazı mesleklere oranla komik gelirler, emeğinin karşılığını alamaması meslektaşlarımın ve özellikle genç yeni mezun meslektaşlarımın meslekten soğumasına, tükenmişlik sendromuna, gelecek kaygısına neden olmakta çareyi yurt dışına gitme ve gitme yollarını aramada bulmaktadırlar. Ben yılların hekimi olarak şu an geçim sıkıntısı hissediyorsam onların böyle düşünmesi çok normaldir diyorum ama mümkünse dişlerini biraz daha sıkmalarını, tüm bu olanların sebebi bu politikaların taşeronlarının bir daha gelmemek üzere gidiş yoluna girdiklerini; önümüzdeki süreçte bunların gitmesiyle yeniden restorasyon sürecinde hep birlikte yapılan tahribatı onarıp oluşan enkazı kaldıracağımıza inanıyorum.