Toplantıda konuşan Saadet Partisi Eskişehir İl Başkan Yardımcısı Levent Baştürk, “İki hafta sonra bu saatlerde sandıklarda oylarımızı kullanıyor olacağız. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri son çeyrek asrın en önemli ve hayati seçimi olacak. Biz bu seçimlerde tam tekmil bir otoriter rejime/istibdat rejimine geçiş ile hukukun üstünlüğünü esas alan bir demokratik rejim talebi arasında bir tercihte bulunacağız” diye konuştu.

“İktidar cephesi sandığı düşmana karşı savaş meydanı olarak gören bir tavır içindedir”

Baştürk, “15 Ocak 2023’te yaptığımız basın açıklamasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Seçimin güvenliği bize emanettir’ sözlerine değinmiş ve onun bu açıklamasının bize ‘tilki vaaz vermeye başladığında gözünüz tavuklarda olsun’ deyişini hatırlatmakta olduğunu söylemiştik. Bu teminatın bizi endişelendirmesinin sebebi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte tesis edilme sürecine girilen otoriter rejimdir. 2014 yerel seçimlerinden beri bu ülkede adil ve serbest seçim şartları hususunda sürekli bir gerileme yaşanmaktadır. 31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptali bunun en somut göstergelerinden biridir. Adil ve serbest seçim şartları, seçim kanununda son yapılan birtakım değişikliklerle daha da aşındırılmıştır.  Nitekim İçişleri Bakanı Soylu’nun seçim güvenliği konusunda vermiş olduğu teminatın tamamen boş olduğu da seçim kampanyasının başlamasıyla birlikte ortaya çıkmıştır.  İktidar cephesi sandığı medeni bir siyasi rekabetin bir vasıtası olarak değil, düşmana karşı savaş meydanı olarak gören bir tavır içindedir” ifadelerini kullandı.

“Erdoğan başarısızlığını din ve milliyetçilik istismarıyla kapatmaya çalışmakta”

Baştürk, konuşmasında şu görüşlere yer verdi, “Muhalefete karşı iktidar cephesinin başlatmış olduğu yıpratma savaşında başı bizzat Cumhurbaşkanı çekmektedir. Asılsız iddia ve ithamlarla dolu konuşmalarında Cumhurbaşkanı hem muhalefet partilerini hem de onların seçmen kitlesini ötekileştirip düşmanlaştıran bir üslup kullanmakta. Cumhurbaşkanı’nın düşmanlaştırıcı söylemi ağır dozda milli ve dini değerlerin istismarına dayanmaktadır. Muarızlarını hem hain hem de din düşmanı olarak sunmayı amaçlamaktadır.  Cumhurbaşkanı’nın Sultanahmet Cami avlusundaki açılışı bir siyasi parti mitingine dönüştürmesi bu açıdan oldukça kayda değer. Ülkeyi yönetme zaafı giderek derinleşen Erdoğan başarısızlığını din ve milliyetçilik istismarıyla kapatmaya çalışmakta. O yönde en ufak bir açıklaması olmamasına rağmen, muhalefetin Diyanet’i kaldıracağını iddia ederek onu din düşmanı olarak göstermeye çalışmış ve orada toplananlara muhalefeti yuhalatmıştır.”

“Bu ülkenin asıl bekası milletimizin birlik ve beraberliğinden geçer”

Baştürk, şöyle devam etti;

“İşin tuhaf tarafı şu ki daha kısa süre önce Cumhur İttifakı’na katılmış Demokratik Sol Parti’nin lideri Önder Aksakal da 14 Mayıs seçimlerini “vatan millet seçimi” olarak nitelemiş ve “14 Mayıs'ta vatanımızı küffara teslim etmeyeceğiz” demiştir! Aksakal ayrıca Kılıçdaroğlu’nu da “1937’de ayaklanan Seyit Rıza’nın güncel versiyonu” olmakla suçlayacaktır. Burada ayrıca belirtmeye gerek duymadığımız iktidar ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve şeytanlaştırıcı söylemi zaten uzun süredir bilinmektedir. Sonuç olarak şunları ifade etmek isterim: Son bir haftalık zaman dilimi içinde iktidar bloğu tarafından yapılan açıklamalar ülkenin asıl beka sorununun iktidardan geldiğini göstermektedir. Çünkü yapılan açıklamalar açıkça bölücülük içermektedir ve T.C.K. 216. maddesine göre, halkın bir kısmını diğerine karşı kin ve nefrete sevk etmek suçunu işler mahiyettedir. Adalet ve İçişleri Bakanları da tarafsızlık yükümlülüklerini açıkça ayaklar altına almış durumdalar. Bu açıklamalar sadece milli iradeye karşı saygısızlık yapmakla kalmamakta aynı zamanda müdahil olmaktadır. Eğer iktidarın adil ve serbest seçim temin etme gibi bir iddiası varsa mevcut tutumundan bir an önce vazgeçmelidir. Ancak bunu pek mümkün görmemekteyiz. 
Bu sebeple Saadet Partisi olarak YSK, emniyet birimleri, valiler, kaymakamlar ve seçim güvenliğinden sorumlu olan yetkililere buradan bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Ülkede demokrasi umudunun yeniden yeşerebilmesi sizlerin ülkenin hakiki bekasını düşünerek atacağınız adımlara ve kararlara da bağlı. Ülkenin hakiki bekası geçici olan ama 100 yıl iktidarda kalma rüyası gören hükümetlere/ iktidardakilerin bekasına endeksli değildir. Bu ülkenin asıl bekası milletimizin birlik ve beraberliğinden geçer. Bunu temin etmek de milli iradeye saygıdan ve siyasi darbe gibi akıl dışı mülahazaları reddetmekten geçer.  Bu sebeple sizden beklentimiz iktidardan size gelecek her türlü hukuk dışı baskılara boyun eğmemenizdir.”

“Milli iradeye milletçe sahip çıkalım”

Baştürk, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı;

“Son olarak halkımıza da bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Örtülü veya açık çeşitli yerlerden müdahalelere maruz kalabilecek olan sandık tüm resmi makamların da ötesinde, halkımızın ferasetine, basiretine ve iradesine emanet. Milli iradeye milletçe sahip çıkalım.”