Psikolog-Psikoterapist Aile Danışmanı-Sosyolog Mürüvvet Deniz Yıldırım ‘İletişimde ne kadar etkiliyiz’ konulu yazı dizisiyle devam ediyor. Yıldırım, anlaşmak için dinlemek gerektiğine vurgu yaptığı açıklamasında, “Anlaşmak için dinlemek gerekir. Ama dinlemek kulağımıza çarpan kelimeleri duymak demek değildir. Dinlemek, bağlantı kurmaktır. Dinlemek, karşımızdakine hak vermek değil, ona önem vermektir. Etkin dinleme, karşımızdakini onaylamak, hak vermek ya da ikna olmak demek değildir” dedi.

Dinlemek yalnızca ihtiyacımız olan tüm bilgileri toplamamıza olanak sağladığı için değil, aynı zamanda konuştuğumuz kişiye saygı duyduğumuzu gösterdiği için de önemlidir. Anlaşmak için dinlemek gerekir. Ama dinlemek kulağımıza çarpan kelimeleri duymak demek değildir. Dinlemek, bağlantı kurmaktır. Dinlemek, karşımızdakine hak vermek değil, ona önem vermektir. Etkin dinleme, karşımızdakini onaylamak, hak vermek ya da ikna olmak demek değildir. Dinlemek, bağlantı kurmaktır. Dinlemek için iddialaşma, tartışma ve karşımızdakini yenme alışkanlıklarından vazgeçmeliyiz. Çünkü asıl ihtiyacımız, hayatımızı paylaştığımız kişilere üstünlük sağlamak değil, onlarla bağlantı kurmaktır. Çoğu zaman iyi dinleyemiyoruz. Başarılı bir dinleme için vazgeçmek zorunda olduğumuz alışkanlıklarımız var. İyi bir dinleme için düzeltmek zorunda olduğumuz alışkanlıklarımız var. Bunlardan ilki “Karşımızdakini dinliyor gibi görünmek” araştırmalar dakikada ortalama 150 kelime söyleyebildiğimizi ve buna karşın, ortalama 500 kelime dinleyebildiğimizi göstermekte. Bu durum, dinlemekten sıkılmamıza sebep olur. Dikkatimiz dağılır ve başka şeyler düşünür, hayal kurmaya başlarız. Bu tür bir alışkanlığımız bizim iyi bir dinleyici olmamızı olumsuz bir biçimde etkiler. 

Sadece kendimizi ilgilendiren kısımları dinleriz

İkinci alışkanlığımız ise “Seçici olmaktır”. İyi bir dinleyici olmak için anlatılanları kaçırmadan genelini dinlemek gerekir. Ama sadece kendimizi ilgilendiren kısımları dinleriz. Çünkü doğası gereği insan en çok kendisiyle ilgilidir. Bu da başarılı bir dinlemeyi olumsuz biçimde etkiler. Değiştirmemiz gereken diğer alışkanlığımız ise “Prova Yapmak” karşımızdaki kişi konuşurken, onu kesintisiz bir biçimde dinlemek yerine, konuşması bittiğinde ona verebileceğimiz cevabımızı düşünür ve karşımızdakinin söylediğine cevap arar ve dinlemeyi unuturuz. Aradığımız cevap, genellikle kendi bakış açımızı yansıtan bir öneri ya da ne kadar bilgili olduğumuzu gösteren bir kanıt içerir. Böyle bir yaklaşım, etkili bir dinlemeye zarar verir. Diğer alışkanlığımız “Zihin Okumak” Karşımızdaki kişi konuşurken, onu dikkatle dinlemek yerine, daha ilk kelimeden, cümlenin devamının nasıl geleceğini kestirmeye çalışırız. Genellikle bunu başardığımızı düşünür, düşündüklerimizde haklı olduğumuzu düşünürüz. Dolayısıyla bütün bunları düşünürken bize anlatılanların bir kısmını kaçırırız. “Karşılaştırmak” Söylenenleri kendi deneyimlediğimiz bir olayla ya da başkalarından duyduklarımızla karşılaştırmaya başlarız. Bu biçimde bir dinleme bizi anlamak noktasında başarısızlığa götürür. “Şüphelenmek” konuşmanın başında karşımızdakinin “abarttığına”, “şımarıklık yaptığına” ya da “doğru söylemediğine” karar verir başka bir deyişle, önyargıyla yaklaşıyoruz. Bu da etkin bir dinlemenin gerçekleşmesi karşısında büyük bir engel olarak karşımıza çıkıyor.

Soru sormak sizin zayıflığınızı, ya da anlamadığınızı göstermez

Dinlemek her zaman anlamayı sağlamak demek değildir. Çünkü duymak ve dinlemek aynı şey değildir. Hatta kimi zaman dinlemek adına yaptığımız eylem dinlemenin kendisi olmayabilir. Dinleme bilişsel bir süreçtir. Yapılan araştırmalar, bir konuşmayı dinleyen kişilerin konuşmanın hemen ardından ancak yarısı anımsayabildiklerini göstermiştir. Bu noktada dinlediğimiz şeyi bize aktaran kaynağa geri bildirimde bulunmak önemlidir. Geri bildirim sayesinde eksik kalan noktalar tamamlanabilir, ya da anlatımda anlamayı engelleyen birtakım etkenler varsa onlar giderilmeye çalışılabilir. İyi bir dinleyici öncelikle karşısındaki insana önem vermek durumundadır. Bir insana önyargılarla yaklaşmak ve onun ne anlatacağını tahmin etmeye çalışmak dinleme sürecinin başlamadan bitmesine sebep olur. Konuşan kişi gerçekten dinleniyorsa, onu jest ve mimiklerle onaylamak ya da yeri geldiğinde soru sorarak hatta özetlemek konuyu anladığınızın mesajını karşıya verecektir. Soru sormak sizin zayıflığınızı, ya da anlamadığınızı göstermez bilakis karşınızdaki kişiye ve anlattıklarına ilgi gösterdiğinizin işaretidir. Sadece dinliyormuş gibi görünmek için onaylamaya çalışmak doğru değildir. Ayrıca karşıdaki kişi konuşurken onun sözünü kesmek ya da söylediklerini tamamlamaya çalışmak hatalı dinleme davranışlarındandır. Onu küçümsemek, alaya almak ya da yanlış anlattığını ima etmek hem yanlıştır hem de dinleme etkinliğinin sona ermesine sebebiyet verir.

Empati basit değildir

Empati bugün, psikiyatride ve psikolojide adından sıklıkla söz edilen önemli bir kavramdır. Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati insan ilişkilerinin sürekliliği açısından önemli bir etmendir. İnsanların karşılarındaki kişi ile empati kurabiliyor olmaları, iletişimin başladığını ve alıcının, kaynağı algılamaya çalıştığını ve etkili bir dinleme sergilediğinin göstergesidir. Empati, insanın kendini karşısındakinin yerine koyması olarak açıklanacak kadar basit değildir. Her insan birbirinden farklıdır ve kimse kendini karşısındakinin yerine öyle kolay koyamaz. Çünkü ister istemez kendini onun yerinde zannederken de kendisi gibi düşünür. Bu yüzden empati, önce karşıdaki insanı tanımak daha sonra da içinde bulunduğu şartları da değerlendirerek dünyayı onun bakış açısıyla görmeye çalışmaktır. Bu sayede karşıdaki insanın duyguları, yaşadıkları ve deneyimleri önem kazanır ve onu daha iyi anlama eylemi gerçekleşir. 

Empatik tepki nasıl verilir?

Empati için karşımızdakini doğru tanıyabilmek ve onun durumunu gerçekte olduğu şekliyle anlayabilmek önemlidir. Bu da dinleme sayesinde olur. Empatide dinlemesini bilmek, işin büyük bir kısmını halletmek demektir. Empati gösteren kişinin özelliklerini ise şu biçimde sıralayabiliriz: Beden dili, ses tonu, sözleri ve duyguları uyumludur, tüm enerjisi, karşısındakinin ne söylediğine ve “aslında ne söylemek” istediğine odaklanmıştır. Çocuklar gibi biz yetişkinlerde bazı zamanlarda, karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini doğru anlasak bile, uygun bir empatik tepki geliştirememekteyiz. Örneğin, sevgilisinden ayrılmış ve çok üzgün bir arkadaşımızı dinlerken, onun duygusal ve bilişsel durumunu doğru algılayabiliriz. Ancak sıra ifade etmeye geldiğinde “Boş ver yenisini bulursun” diye söyleyebiliriz. Bu durum, empatiyi doğru kurduğumuzu ancak, çelişen bir ifade ile iletişimi devam ettirdiğimizi gösterir. Sonuç olarak, empati doğru kurulmuş fakat karşı tarafa yeterince iletilememiş olur ve empati yarım kalır. Peki, empatik tepki nasıl verilir? Bunun başlıca iki yolu vardır. Birinci yol, yüzümüz ve bedenimizle, karşımızdaki bireyi anladığımızı ve yanında olduğumuzu ifade etmektir. İkinci yolu, sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek ve onun yanında olduğumuzu ona hissettirecek kelimeleri yoğunlukta kullanmaktır. Empati de sempati de bir iletişim etkinliğidir. Sempati, bir insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Bir kişiye sempati duyuyorsak, onun acısını da sevgisini de paylaşırız. Günlük yaşamda, çevremizdeki insanlarla iletişim kurarken hem sempati hem de onlarla empati kurmamızda bir sakınca yoktur. Belki en fazla, bizimle aynı duyguları paylaşan, bize sempati duyan yakınlarımızın, zaman zaman da olsa bizimle empati kurmalarını, bizi anlamalarını bekleriz. Çevremizdekiler bize sempati duyduklarında, bir gruba ait olduğumuzu hissederiz. Ayrıca, çevremizdekiler bizimle empati kurduklarında ise bizi anladıklarını hissederiz. Görüldüğü gibi, sempati empatiden farklıdır. Birçok kimse karşısındakine empati gösterdiğini zannetmekte, gerçekte ona sempati duymaktadır. Sempati duymak, karşımızdakinin duygu ve düşüncelerinin aynısına sahip olmak anlamına gelir.

Her şey iletişimle başlıyor

Sonuç olarak en başta da belirttiğimiz gibi iletişim bir bütündür. İletişimi sadece kelimeler, eller, gözler gibi bütünlüğünden soyutlayarak ve süreçteki bir kesite bakarak değerlendirmeye  çalışmak insanları yanıltabilmektedir. Sözsüz iletişim işaretlerini veya sözlü iletişim içeriğini tek tek değerlendirerek sonuçlara varmak yanıltıcı olabilir. Örneğin ayakta duran birinin, bacaklarını birbirine dolaması, güvensizlik ve gerginlik işareti olabileceği gibi, soğukta üşümek veya çok sıkışıp tuvalet arayışı içinde olmak anlamına da gelebilmektedir. Yine kollarını birbirine bağlayarak konuşan birinin savunma durumunda olduğu işareti verirken, üşümüş olabileceği anlamını da taşıyabilir. Bu durumların göz ardı edilmeleri iletişim değerlendirilmelerinde insanları yanılgıya götürebilir. İletişim biçimindeki bütün özellikler ve iletişim süreci, iletişimin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır. İnsanlarla ne kadar doğru ve etkili iletişim kurarsak o kadar iletişim kazası dediğimiz yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemiş oluruz. Bu çok önemli çünkü her şey iletişimle başlıyor ve dolayısıyla çevremizdekilerin bizimle ilgili ve bizim çevremizdeki insanlarla ilgili yersiz düşüncelere sahip olunmasına yol açıyor, düşünceler duygulara duygularda bizleri yanlış davranışlara sevk ediyor. 

Mevlana Celaleddin-i Rumi’ nin çok beğendiğim bir sözü ile bitirmek istiyorum;

Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünür gülistan olursun
Diken düşünür dikenlik olursun