Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (“kendi adamlarının”) hazır bulunduğu bir sırada:

– Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum, demiş.

Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar:

– Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya!

– Evet der, Hükümdar. Seyis başı:

O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. 

Hükümdar :

– Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!..

Seyis başı:

– Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır. Söyleme şeklimiz birçok şeyi değiştirir.

Bir gün gazeteci arkadaşlarla Büyük Birlik Partisi’nin etkinliğine katıldık. Bizi BBP MKYK Üyesi Ahmet Ulupınar ve İl Başkanı Salim Acabay karşıladı. O kadar güzel karşıladılar ki o soğuk havada bu muhabbet iyi geldi. O gün de üniversite öğrencisi Enes Kara’nın yaşamını yitirmesi gündemdeydi ve toplantıda da gündem oldu. Herkes konuyla ilgili üzgün olduğunu dile getirirken BBP MKYK Üyesi Ahmet Namık Akdoğan salona girdi ve daha gazeteciler soruyu sormadan herkesin bildiği o cümleleri sarf etmeye başladı. Birbirimize baktık ancak konuşmanın sonu bizleri daha da yaralamaya başladı. Ben o ara telefonumdan Enes Kara’nın haberini açıp yakınlaştırıp yüzüne tekrar baktım ve dedim ki ölmüş bir genç, çaresizliğini dile getiren bir de video yayını var. Söylenenlere üzüldüm. Ancak orada Ulupınar ve Acabay gerçekten son derece iyi bir duruş sergilediler ve gazetecilerle bir araya gelmelerindeki nedeni anlatan açıklamalarına başladılar. Akdoğan, her zaman samimi güler yüzlü bir insandı evet ama bir anda düşüncelerini ortaya döküvermişti. Ve gazetecilerle ortamdan ayrıldıktan sonra kimsenin aklında haber yapma fikri vs yoktu ve ayrıldık. Sonrasında haber yapma gereği duydum ve yaptım. Sadece ben değil durumdan rahatsız olan başka gazeteciler de haber yaptı. Sonra diğer işlerime döndüm tabi. Haber ulusal tüm kanallarda yayın organlarında da yayınlandı. Sürekli dışarıda olduğum için bu konuda da bilgilendirildiğimde, kendi kendime dedim ne oluyor…  Konunun bu şekilde Türkiye gündemine oturacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Gazeteci bir arkadaşım mesaj attı o sıra, velet ve Ahmet Namık Akdoğan ifadelerinin TT olduğunu söyledi. İnanamadım. Tüm halk Enes Kara için söylenenlere içerlemişti. Kimseyi örgütlemek yok, haber için destek istemek yok, birden bire Ahmet Namık Akdoğan bir söylemi ile Türkiye gündemine oturmuştu. Ancak bunu biz değil KENDİSİ yapmıştı. Süreci herkes biliyor detaylara girmeyeceğim. Ancak, gördüm ki BBP’li bazı partililer de Akdoğan’a çok tepkiliydi. Bunları sosyal medya paylaşımlarından vs dile getirdiler. Gerçek capcanlı kullanıcılardı bu kişiler. Genel merkezin sonrasında kendisi ile ilgili tasarrufu vs. herkes bildiği için oralara da girmeyeceğim. Kendisi zaten özrünü diledi. 

Asıl anlatmak istediğim konuya gelirsek…

Şimdi #Yıl 2022Eskişehir’deYok diye bir hashtag açılmış ancak Eskişehir’de gazeteciler bu konu ile ilgilenmiyor. Ahmet Namık Akdoğan TT olunca haber oluyor da bu neden olmuyor? Çünkü bunun nasıl gündeme geldiğini herkes gibi onlar da biliyor... Yarın seçim olsa bu çalışmanın bir etkisi olur mu, mümkün değil. Siyasetçilerin görevi sosyal medyada gündem olmak mı, yoksa vatandaşa gerçekten dokunmak mı? Oy kullanacak kişiler canlı kanlı insanlar. Onlar gidecek yine aynı belediye başkanlarına oy verecek. Sosyal medya kullanmayan halka nasıl ulaşacaksınız? Ya da siz şehir dışından misafirlerinize bir Sazova’ya götürmüyor musunuz? Eskişehir’de gerçekten hiçbir şey yok mu? Ve gerçekten beni bu köşeyi yazmaya iten yorum… 

Bir Twitter kullanıcısı diyor ki, “Başlatılan #Yıl 2022Eskişehir’deYok çalışmasını gerçekçi bulsam ben de bir şeyler yazardım. Eksiklikler her yerde ve ihtiyaç doğrultusunda her daim olur ama eleştiriler samimi değil. Amacı belli neye hizmet ettiği açık” Yani sistemli bir şekilde bir konunun gündem olması başarı değildir. 

Eskişehir’de kaç üniversite olursa olsun mesela boş kalmaz, çünkü Eskişehir yaşanılacak şehirdir. Burada bütçeniz ne olursa olsun karnınızı doyurabileceğiniz bir lokanta vardır, burada barınabileceğiniz bir yer mutlaka bulunur. Eskişehir her zaman yaşanabilir, tercih edilen illerin başında gelmiştir. Bunda da Emniyet, kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler herkesin kendi hizmet alanları içerisinde katkıları vardır. ‘Eskişehir’de yok’ diyerek sosyal medyada bir gün gündem olmak başarı değil şehire haksızlıktır. Ben şehir dışından şehre gelen insanların, ‘Çehresi ne kadar güzel bir kentte yaşıyorsunuz çok şanslısınız’ diyen insanları bire bir duymuş bir insanım. Her şehirde olan aksaklıklar tabi ki Eskişehir’de de var. Ancak bunu vatandaş söylediğinde her zaman daha değerli…

Ben şunu tavsiye ediyorum, biz gazeteciler sokağa iniyoruz röportajlar yapıyoruz, vatandaş ne diyor, bu videoları açıp açıp defalarca izlemelerini tavsiye ediyorum. Halkın dediğinin üzerine söz yoktur. Vatandaş mesela diyor ki elektrik faturası, yağ fiyatı, ev fiyatları, süt fiyatı, … Seçim diyorsun fatura diyor vatandaş, hayat şartları diyorsun gözleri dolu ağlayarak konuşuyor yaşlı amcalar, teyzeler. Yani ne sorsanız ekonomi halkın tek gündemi. Hemen yetkililere vatandaşın bu taleplerini iletmek için bir sosyal medya çalışması yapsanız sonra bunu olumlu şekilde sonuçlandırsanız vatandaş da bunu kendi elleriyle gündem yapsa alkışlasa. Bence başarı budur. ‘Eskişehir’de yok’ ne kadar yalnız sığ bir cümle.

Gerçekten hiç mi bir şey yok?