Derslerimde öğrencilerime öğrettiğim, aslında yanlış bilgilerini düzelttiğim birkaç konu var.
İlki “Orta çağın sona erdiği” yanlışı, Orta çağ bugün dünyanın büyük bir kısmında devam ediyor.
İkincisi “Kölelik düzeninin tamamen ortadan kalktığı” yanlışı. Hayır kölelik bugün evet bildiğimiz anlamda kölelik hala devam ediyor. Bugün devam hala eden kölelik düzeninin “eserleri” ellerinizde tuttuğunuz telefonların pillerini oluşturuyor örneğin. İçtiğiniz kahvenin çekirdekleri bu kölelik düzeninden elde ediliyor.
Üçüncüsü “Kadınlara yönelik devam eden Cadı Avının sona erdiği” yanlışı. Bugün “Cadı Mahkemeleri” olmadan kadınlar ötekileştiriliyor, eril şiddettin mağduru oluyor.
Dördüncüsü ise “Auschwitz’in kapandığı ve Holokost’un sona erdiği” yanlışı. Auschwitz bugün sadece şekil değiştirmiş bir şekilde “çalışıyor”.
Beşincisi ise “Holokost’un Yahudilerin başına gelmiş bir ‘şey’ olduğu” yanlışı. Holokost sadece Yahudileri hedef almadı, üstelik bugün tarih kitaplarında, bazı belgesellerde gördüğümüz kadar basit bir “şey” değildir. Zira içinde bulunduğumuz sistemin en sevdiği şeydir “şeyleştirmek”. Bir konu, bir özne, bir nesne veya tarihsel bir olay ne zaman “şeyleşmeye” başlarsa, o zaman önemini yitirir.
Bugün 27 Ocak, Uluslararası Holokost’u Anma Günü. Bugün ki yazımda Holokost’u bazı yönleri ile ele almaya çalışacağım.
Öncelikle Holokost Nazi Almanya’sı döneminde sistemli bir şekilde başta Yahudiler olmak üzere birçok ötekinin yok edildiği sistemli soykırıma verilen isimdir. Böyle anlatınca basitleştirilmiş bir bilgi olarak duruyor elbette. Ancak Holokost bundan çok, çok, çok daha fazlasıdır.
Holokost esnasında 6 Milyondan fazla Yahudi bu soykırımın kurbanı oldu. Kurbanlar arasında Çingeneler, Ruslar, siyasi mahkumlar, engelliler, gazeteciler, sistem karşıtları ve daha birçok farklı halktan, kimlikten insan vardı. Ancak temel olarak bu soykırım Yahudilere uygulandı.
Günümüzde bu konu “basitleştirilmekte” hatta “sadece Yahudilerin başına gelmiş bir şey” olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Gelin size Holokost’un insanlık tarihinin en büyük utancı, felaketi, yüz karası olduğunu anlatmaya çalışayım.
Holokost temel olarak Nazi Almanya’sında, bir canavar, bir kötü, bir öcü arayışı ile başladı. Bu arayışın hedefi ise başta Yahudiler oldu. Sonrasında engelliler ve niceleri…
Kurbanlar, sadece hayatlarını kaybetmekle kalmadı, sonsuz işkencelere maruz kaldı, aşağılandı, tecavüze uğradı, sözde “bilimsel deneylerde” kullanıldı, mallarına el konuldu, ücretsiz işçi olarak çalışmaya zorlandı. İnsanlık tarihinin gördüğü en vahim, en korkunç, en acımasız soykırımın kurbanları oldular.
Nazi Almanya’sı, temel olarak bir tüm unsurları ile Holokost’un suçlusudur. Nazi Almanya’sı kitle iletişim araçları Yahudilere olan nefreti yayan “konuşmaları” yayınladı. Matbaacılar, Yahudileri hedef alan, aşağılayan, nefreti körükleyen materyalleri bastı. Postacılar Yahudilere “Vatandaşlıktan atıldıklarını” belirten mektupları dağıttı. Öğretmenler öğrencilere “Yahudi ve öteki nefretini” aşıladı. Çocuklara “Zehirli mantar” adında insanlık için yüz karası olan bir “kitabı” okuttu. “Kitap” adı altındaki paçavra Yahudileri aşağılıyor, hakaret ediyor ve çocukları şiddete yönlendiriyordu.
Film yönetmenleri Nazi Almanya’sının bu suçunu öven “film”ler çekiyordu.
Doktorlar Yahudileri ve diğer kurbanları tedavi etmeyi reddediyordu.
Gazeteciler tonlarca yalanı ve propagandayı halka ulaştırıyor, düşmanlığı körüklüyordu. İnsanları Yahudilere saldırmaları konusunda teşvik ediyordu.
Bakkallar, dükkanlar Yahudilere mal satmıyordu. Bankacılar Yahudilerin paralarına el koyuyordu.
Tanrıya ibadet için kurulan bazı kurumlar, Yahudilerin isim ve adreslerinden oluşan listeleri Nazilere veriyordu.
Sivil halk saklamadan, utanmadan, yüzü kızarmadan Yahudileri aşağılıyor, şiddet gösteriyordu. Bunu yapanlar diğerleri tarafından alkışlanıyordu. Tüm bunlardan saklanan Yahudileri ihbar ediyordu.
Belediyeler ise banklarda Yahudilerin oturmasını yasaklıyor, Valiler Yahudileri şehir dışında özel olarak inşa edilmiş Gettolara yolluyordu. Evleri ellerinden alınıyordu, insan onuruna aykırı barakalarda yaşıyorlardı. Bu Gettolarda açlık ve sefalet içinde yaşıyorlardı.
Ve İnsanlık suçlusu Hitler tüm Avrupa’ya karşı açtığı savaş için Yahudileri suçluyordu. Açlık için, ölenler için. Hemen her şey için tek bir suçlu vardı: o da Yahudi’ydi.
Dışarda gezerken kaldırımda yürümeleri yasaklanıyordu. Üzerlerinde Yahudi olduklarını gösteren bir “işaret” taşımak zorunda bırakılıyorlardı.
Yahudi Bilim insanları üniversitelerden atılıyordu.
Maden işçileri kurbanların yakılacağı kömürü çıkarıyordu.
Sonra felaketin yavaş yavaş karanlık adımlar ile insanlığın üzerine kapandı.
İşçiler, soykırımın gerçekleştirileceği toplama kamplarını için demiryolları inşa etti. “İnşaat Mühendisleri” gaz odaları inşa etti. “Kimyagerler” bu gaz odalarında kullanılacak gazları üretti.
İnsanlık suçlusu SS güçlerine buradaki mahkumlara her türlü işkenceyi yapma izni verildi. Bu kamplardaki işkenceyi anlatmak için ben kişisel olarak bir kelime bulamıyorum.
Auschwitz bu kamplardan en büyüğüydü. Buradaki vahşetin bir kısmını anlamamız için bir örnek vereyim; burada insan dersinden yapılmış cüzdan gibi “eşyalar” bulundu. Belki bu durumu anlamamıza yardım eder.
Mahkumlar buraya hayvan taşımak için kullanılan trenler ile getiriliyordu. “Yolculuk” birkaç gün sürüyordu. Burada havasız, susuz ve yemeksiz süren “yolculukta” ölenler oluyordu.
Kampa ulaştıklarında, korkmamaları için bazen müzikle karşılandıkları bile oluyordu. Ardından mahkumlar ikiye ayrılıyordu.
Bir kısmı “çalışmak” için seçiliyordu. Bir kısmı ise gaz odalarına götürülmek için.
Gaz odası için seçilenlere “duş alacakları” yalanı söyleniyordu. “Duştan hemen sonra yemek ve içecek” verileceği söyleniyordu. Tanıkların anlattıklarından öğrendiğimiz kadarıyla; çırılçıplak soyulan insanlar elleri havada bir şekilde bu odalara sokuluyordu. Bu şekilde “daha çok” insanı katledebiliyorlardı. Yetişkinler odaya girdikten hemen sonra bebek ve çocuklar üstelerine atılıyordu bu kalabalığın. Kapılar kapatıldıktan sonra ise odaya gaz veriliyordu.
Sonrası sadece karanlık…
İnsanlar sadece gaz odalarında değil, ölüm otobüslerinde de katledildi. Bu otobüsler egzoz gazını içerideki kabine verecek şekilde “tasarlanmıştı”. SS Subaylarının mahallelerden topladıkları kurbanlar otobüsün arka kısmına zorla sokuluyor ve otobüs içerideki çığlıklar, dualar, bağırmalar kesilene otobüs gidiyordu. Otobüsün gittiği diğer mahallede diğer kurbanlar zorla bindiriliyordu. Bu otobüslerin sadece Yahudiler için değil hasta çocukları da öldürmek için kullanıldığı biliyor. Zira Nazi Almanya’sı tüm hasta ve engelleri yok etmeye çalışıyordu. Bu otobüslerin üzerine “okul servisi” yazılarının asıldığı ve çocukları okula götürecek bir araba olarak gösterildiğini de biliyoruz. Ailelerinden alınan o çocuklar asla “okuldan” dönmedi.
Gaz odalarında, kamplarda katledilen insanlar krematoryumlarda yakılıyordu. Bu şekilde Naziller soykırımın izlerini silmeye çalışıyordu.
“Çalışmak” için seçilenler…
Öncelikle kollarına bir dövme yapılarak bir sayı veriliyordu kendilerine. İsimleri olmuyordu artık. Onlar sadece bir sayıdan ibaret oluyordu. Onlar artık “şey” oluyordu.
Gaz odasına girmeyen mahkumlar ise aç bir şekilde, öldürülene kadar çalıştırılıyordu. Sadistçe işkence görüyordu. Vahşi “deneylere” kurban ediliyordu.
Sonrasında ise krematoryumlarda “kül oluyorlardı”.
Bu işkenceler bazen kamplarda değil, şehirlerin orta yerlerinde halka açık bir şekilde gerçekleştirildi. Sivil halk bu imha operasyonuna katılması için teşvik edildi ve öyle de oldu…
Şehir merkezlerinde, okullarda, tiyatrolarda kurbanlar sivil halkın saldırına uğradı. Kamplardakini aratmayacak acılar çektiler. İnsan bir insana bunu yaparken tüm insanlık sessiz kaldı hatta alkışladı. Evet, utanmadan.
Bugün bildiğiniz, gördüğünüz ve hatta kullandığınız birçok malı üreten şirketler bu kurbanları bedava olarak fabrikalarında ölesiye çalıştırmıştır. Bugün ilaçlarını aldığınız birçok ilaç şirketi bu insanları “vahşi” ve “acı dolu” sözüm ona “deneylerinde” kullanmıştır. Hatta bu insanlık suçuna ortak olmuş olan şirketlerin bu sayede aşırı zenginleştiği bilinen bir gerçektir.
Günümüzde hala bazı bankalar hala kurbanların altınları ve paralarını kasalarında tutmaktadır.
Ve tüm bu zulümden kaçan bazı Yahudiler sığındıkları devletler tarafından Nazi Almanya’sına teslim ediliyordu. İnsanlık bebeklerin bile gaz odalarına gönderilmesinde bir “sorun görmedi”. Birçok ama birçok ülke Yahudilere sınırlarını kapadı. Ancak burada bir anti parantez açmamız lazım. Türk Diplomatlarının bu dönemde Yahudileri kurtarmak için Yahudilere Türk Pasaportu verdiği, bu şekilde birçok kişiyi Holokosttan kurtardığı bilinen bir gerçek. Bu Diplomatlarımızın yaptığı şerefli hareketin önünde saygı ile eğilmemek imkânsız.
Sonuç olarak 6 Milyondan fazla insan kurban edildi, tüm insanlık ise izledi. Bu vahşeti yeri geldi destekleyenler oldu. İçten içe sevinenler de. Bugün tüm bu insanları “İnsanlık Suçlusu” olarak tanımlıyorum ben. Bilindiği üzere İnsanlık Suçlusu olmak uluslararası anlamda bir insana verilebilecek en büyük suçlu tanımıdır.
Bugün 27 Ocak. Holokostu anma günü. Ben elimden geldiğince size yaşananları anlatmaya çalıştım. Anlatmaya çalıştım ki, bu olay sadece bir kesimin başına gelmiş bir “şey”, “kötü bir olay” olarak görülmesin.
Anlattım çünkü dünyanın her yerindeki nefreti, ötekileştirmeyi, şiddeti, savaşı durdurabilelim.
Anlattım çünkü anlaşılsın ki bir daha tekrar etmesin.
Holokost’un ne olduğu anlaşılsın ki, kurbanları saygı ile anabilelim.
Ben olanları unutmuyorum. Siz de unutmayın. Siz de anlatın.
Çünkü unutursak tekrar eder.
Bugün 27 Ocak Holokostu anma günü
Yazımı tüm kurbanları saygı ile anarak bitirirken “Bir Daha Asla!” diyorum.