Eskişehir Teknik Üniversitesi öğretim elemanı Okan Aksu yazdı...

Netflix’te yayınlanan yeni bir dizi dikkatimi çekti. İlk bölümünden itibaren tam anlamıyla izleyiciyi ekrana kilitleyen 1899 dizisi, çok uzun zamandır tartıştığımız bir konuyu ele alıyor: bir bilgisayar simülasyonu içerisinde yaşıyor olabilir miyiz? 

Bu soru aslında tarih boyunca farklı şekillerde defalarca soruldu. Filozoflar çoğu zaman etrafımızdaki gerçekliğin, aslında gerçeklik olmadığından şüphelendiler. Bu konuda üretilen fikirlerin büyük bir kısmı, gerçeklik olarak algıladığımız hayatın ardında farklı bir gerçeklik olduğu yönündeydi. Ancak teknolojinin gelişmesi ile bir simülasyonda yaşadığımız yönündeki fikirler de bilimsel zeminde yavaş yavaş kendisine yer edinmeye başladı. 

Simülasyonlar, özellikle yapay zeka destekli sanal gerçeklik teknolojileri ile bizim de artık oluşturabildiğimiz alternatif “gerçek”. Bilgisayar oyunlarındaki grafik ve senaryoların mükemmelleştiği bu dönemde, şöyle bir soru kafamızı kurcalıyor “Bir bilgisayar oyununda yer alan kahraman, kendisinin bir bilgisayar oyununda olduğunu anlayabilir mi?”

Sorunun cevabı oldukça basit hem evet hem hayır! Bu nasıl bir simülasyon olduğu, bu simülasyonun kurallarının nasıl işlediği ile alakalı. Peki biz neden bir simülasyonda yaşıyor olabiliriz? 

Öncelikle bazı teorik fizikçilere göre evren çok büyük ve bizim insanlık olarak sahip olduğumuz medeniyet Kardashev Skalası’na göre henüz sınıflandırmaya değer bir medeniyet bile değil. Ancak bu büyük evren içerisinde, sayısız olasılıklar içinde kesinlikle bizden daha büyük ve gelişmiş bir medeniyet veya medeniyetler olmak zorundadır. Bu medeniyetler eğer varsa, bu medeniyetlerden biri veya birileri bir simülasyon oluşturmuş olmalıdır. Bizim de böylesi bir durum içerisinde bir simülasyonda yaşıyor olma ihtimalimiz, yaşamıyor olma ihtimalimizden kat ve kat daha fazladır. 

Bu beyin yakan düşünce paradigması içerisinde sormamız gereken asıl soru; eğer bir simülasyondaysak bunu anlamamızın bir yolu olabilir mi?  Bir simülasyonda olduğumuzu düşünenlerin bu konuda bazı şüphelerini destekleyen birkaç fikirleri var. Örneğin evrenin “aşırı” büyük olması, ışık hızının aşılamaması, hala dünya dışı zeki bir yaşam formu ile karşılaşmamış olmamız gibi argümanlar, bir simülasyonda yaşadığımızın kanıtı olarak sunuluyor. 

Tartışmayı biraz daha ileri götürecek olursak, simülasyonda yaşayan bir medeniyet bir başka simülasyon da kurmuş olabilir. Bugün biz de çeşitli simülasyonlar oluşturabiliyoruz. Buna göre biz simülasyonda yaşan canlıların, oluşturduğu bir alt simülasyonun içinde yaşıyor olabiliriz. Hatta bu simülasyon döngüsü bu şekilde devam da ediyor olabilir. Bu şimdilik her ne kadar bir bilimkurgu senaryosu gibi görünse de aslında oldukça mantıklı. Şimdilik bir simülasyonda olup olmadığımızı anlamanın bir yolu yok.  Ama bakarsınız bir gün uykudan uyandığımızda gözlerimizi farklı bir gerçeklikte açarız ve birisi bize “Nasıldı, yeniden oynamak ister misin?” der…