Dünya üzerinde bir ülkeyi merak ettiğimizde, haritadan bulup o ülkenin hangi kıtada, hangi ülkelere komşu ve sınırlarının  nerelerden  geçtiğini merak eder araştırırız. Sınırları belli olmayan bir ülkenin ülke olması söz konusu değildir. O ülkenin sınırına giriş yapabilmek  için bir takım prosedürlerin gerçekleşmiş olması, en basit olarak bir pasaport sahibi olunması, vize alınması gibi bir takım izin işlemlerinin halledilmiş olması gerekir. Bu işlemler yapılmadığı takdirde o ülkeye giriş yapabilmemiz mümkün değildir. O ülkeye, bir şekilde girmiş isek de sınırlarını ihlal etmiş suç işlemiş oluruz. Bir ülkenin sınırlarına bu kadar saygı gösterirken, bir bireyin birey olması için gerekli olan bireye özgü kişisel sınırların da tıpkı ülke sınırları gibi tanınması ve saygı gösterilmesi sağlıklı iletişim için gereklidir. Dünyaya gelen hiçbir çocuk, bu sınırları bilerek doğmaz. Bireyin kişisel sınırları, çocukluk yaşlarında ailesi tarafından şekillendirilir. Sosyal ve duygusal yönden sağlıklı bireyler olarak yetişmelerinde en büyük görev ebeveynlere düşmektedir. 

Disiplinde bağırma gibi davranışların yeri yoktur 

Ebeveynlerin, doğumdan itibaren çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını karşılaması çok önemlidir. Çocukların duygusal ihtiyaçları karşılanmadığında, yani çocuk ebeveynlerden yeteri kadar ilgi ve şefkat görmediğinde, ya da ihtiyacı olan sevgi, koşullara bağlı olarak karşılandığında çocuk kendini değerli hissedemez. Bu durum kişilik gelişimini olumsuz etkiler. Ancak duygusal ihtiyaçların karşılanması da tek başına yeterli değildir. Aynı şekilde kendi sınırları gibi başkalarının da sınırları olduğunu, ancak ve ancak özgürlüğünün kendi sınırları içerisinde, başkalarının sınırlarına kadar sınırsız olduğu, ilk olarak bu ilke çocuğa aile tarafından öğretilir. Ailenin, bu öz-disiplini çocuğa kazandırırken ebeveynlerin de model olarak kendi ilişkilerinde bunu uyguluyor ve kendi aralarında çelişmiyor olabilmeleri gerekir ki bu çocuk açısından gerçekçi ve  onun hayatında kalıcı olabilsin. Çocuğun, hayatı öğrenmesi, güvenli bir şekilde dünyayı keşfetmesi ve sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için, duygusal ihtiyaçların karşılanması kadar önemli olan bir diğer unsur disiplindir. Doğduğu andan itibaren çevresinin farkında olan ve onu keşfetmek isteyen bebeğin, bu keşfi, güvenli bir şekilde gerçekleştirebilmesi için kendisini güvende hissedebileceği sınırlara ihtiyacı vardır. Bebekler, güvenli sınırlar içinde keşif davranışlarında bulunurken zamanla öz disiplin kazanırlar. Ancak disiplin kavramı, bazı anne babalar ve öğretmenler tarafından katı ve sert olmayı gerektiren bir tutum olarak algılanmakta, ödül ve ceza yöntemi bir disiplin aracı olarak görülebilmektedir. Oysa disiplinde bağırma, azarlama, yargılama, küçümseme, suçlama gibi çocuklara kendini kötü hissettirecek tutum ve davranışların yeri yoktur. 

Disiplinin amacı nedir?

Disiplinin amacı, çocukları korumak, hayatta mantıklı seçimler yapabilmeleri için bilgilendirmek ve onların davranışlarının uzun vadeli sonuçları üzerinde düşünmelerini sağlamaktır. Ödül ve onaylama aslında güdüleyici öğelerdir. Ancak bir davranışın kazanılması için kullanıldıklarında etkisiz kalırlar. Çünkü doğru bir davranışın ebeveyn tarafından ödüllendirildiğini gören çocuk, bu davranışı ya ödülü elde etmek ya da ebeveynlerini memnun etmek için yapmaya devam edecektir. Aynı şekilde kendisine, ödül verecek herhangi bir mekanizmanın olmadığını öğrenen çocuk, hâlihazırda kazanmış olduğu davranışı sürdürmeyi bırakacaktır. Yani çocuğun davranışında bir sönme meydana gelecektir. Çünkü çocuk, gerçekte o davranışı yapmanın gerekli olduğuna veya kendisi için faydalı olduğuna inanmamış, sadece koşullanmıştır.

Cezanın etkisi çok kısa süreli ve geçicidir

Ceza için de durum pek farklı değildir. Ebeveynler, kısa vadede çocuklara, istediklerini ceza ile yaptırabilirler. Ancak çocukların istenmeyen davranışlarını uzun vadede değiştirmek istediklerinde cezalar etkisiz kalır. Cezanın etkisi çok kısa süreli ve geçicidir. Korku ve baskı sonucu değişim kısa süreli olur. Cezası biten “cezasını çekmiş” ödeşmiştir ve artık “özgürdür”. Cezalandırılmakla tehdit edilen çocuk, tehdit sürdüğü sürece söz dinlemeye veya kurallara uymaya zorlanabilir. Tehdit ortadan kalkınca davranış tekrarlanır. Ceza işe yaramayınca, daha fazlası uygulanır ve döngü sürer. Her çocuk, ne yaparsa yapsın, koşulsuz ve derin bir sevgiyle sevildiğini bilmeye ihtiyaç duyar. Ancak ödül, övgü ve ceza gibi kontrol mekanizmaları kullanılarak sevginin ifade edilmesi pek mümkün değildir. Ebeveynlerinin sevgisinin okul başarısı, doğru davranış veya olumsuz duyguları bastırma gibi koşullara bağlı olduğunu düşünen çocuklarda zamanla değersizlik duygusu oluşabilir. 

Sevginin geri çekilmesi, sert cezalardan daha da yıkıcıdır

Başarılı olan çocuk, başarısıyla kabul gördüğünü düşündüğü için kendisini değersiz hissedebilir. Kabulünü sürdürmek için kendini sürekli başarılı olmak zorunda hissedebilir. Bazı ebeveynler çocuklarının istedikleri gibi davranması için, sevgiyi geri çekme yöntemini kullanmaktadırlar. Sevgiyi geri çekmek, çocuğun davranışını değiştirmemesi hâlinde ebeveynin ona duygusal acı çektireceği mesajını iletir. Çocuk, ebeveynin sevgisini yitirme olasılığından dolayı, geçici olarak ebeveynin istediği gibi davranır. Sevginin geri çekilmesi, bazı durumlarda sert cezalardan daha da yıkıcı olabilmektedir. Ebeveyn, sevgisini ne kadar süreyle geri çekeceğini bilse bile, çocuk bunu bilmeyebilir. Çünkü, çocuk tümüyle ebeveyne bağımlıdır ve ebeveynin davranışının geçici olduğunu anlayabilecek deneyim ve zaman kavramından yoksundur. Ebeveynlerin amacı, çocuklarının sorgulamadan istenilenlere boyun eğmesi, söylenilenleri o an için yapması için, ödül ve ceza mantıklı stratejiler olarak kabul edilebilir. Ancak amaç, çocukların doğru davranış kazanması ve iyi değerleri içselleştirmesi ise ödüller ve cezalar işe yaramaz. Hatta tam tersi sonuçlar verebilir, cezalar şiddet içersin ya da içermesin çoğunlukla ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin zedelenmesine neden olur. 

Dayak yiyen çocuklar…

Dayak yiyen çocuklar, kendilerini ebeveynlerinden daha uzak hissedebilir, onlar tarafından anlaşılmadıklarını düşünebilir ve kafalarını kurcalayan sorunlar hakkında onlarla daha az iletişim kurabilir. Cezanın zaman içinde çocuklar için yıkıcı etkiler bırakabileceği gibi cezayı uygulayan kişiye karşı nefret, öfke ve intikam duyguları besleyebildiklerini yapılan araştırmalar göstermektedir. Disiplinin temel amaçlarından birisi de öz-denetim kazandırmasıdır. Çocuk denetim altında değilken bile, öğrendiklerini uygulayabiliyor, yalnız başına kaldığı zaman kurallara uyuyor,  davranışlarını kendi düzenleyebiliyor, isteklerini erteleyebiliyor, hedeflerine  ulaşmak için disiplinli çalışıyorsa, özdenetim becerisi kazanmıştır. Öz denetim becerisi kazanmış bir çocuğun sürekli dışarıdan kontrol edilmesine gerek yoktur. Ancak ebeveynler ve öğretmenler tarafından çocuğa sürekli ödül ve ceza verilmesi çocuğun özdenetim gelişimini büyük oranda engellemektedir. Çünkü, ödül ve ceza, dış denetimli davranış yönetim tekniğidir. Çocuklar dıştan gelen yönlendirmelerle denetlendiğinde öz-denetim becerisi geliştiremezler. Çünkü dış denetim mekanizmasıyla sürekli kontrol edilen çocuklar, bir süre sonra kendini kontrol etmeyi bırakır ve kendi öz-denetim mekanizmasını geliştirme ihtiyacı duymazlar. İç denetim gelişmedikçe de aileler daha çok dış denetim mekanizması kullanma yoluna giderler. 

Ebeveynler neden ödül ve ceza kullanmaktadır?

Ödül ve ceza kullanmanın çocuklar için bir yararı olmamasına rağmen ebeveynler neden bu yaklaşımları kullanmakta ısrar etmektedirler? Bunun pek çok nedeni vardır. Bu nedenlerden biri, ödül ve cezanın genellikle istenmeyen davranışı o an için durdurması, kısa vadede işe yarıyor olmasıdır. Bir davranışın neden yapılmaması gerektiğini, çocuklara açıklamak çaba ve sabır ister. Çocuklara öz-denetim becerisi kazandırmak ve çocukların sorumluluk duygusuyla hareket etmelerini sağlamak için, zamana ve yeteneğe ihtiyaç vardır. Ancak, çocuklara ödül veya ceza vermek için çabaya, ince düşünmeye, sabra veya zamana gerek yoktur. Yetişkinlerin cezaya başvurmalarının bir başka sebebi de geçmiş deneyimlerinin bireylerin ileriki hayatlarında disiplin stratejisi geliştirmek için kullandıkları bir döngüdür. Bazı ebeveynler, çocukluklarında öyle gördükleri (ceza alarak büyüdükleri ve başka ne yapacaklarını bilmedikleri) için bunun doğal bir şey olduğunu düşünür. Bunun etkili olup olmadığını sorgulamazlar. Başarısız olduklarında sorunun, yöntemlerinde değil çocuklarında olduğunu düşünürler. Bütün anne ve babalar, ebeveyn olarak görevlerini hakkıyla yapmak ve böylelikle kendilerini iyi hissetmek isterler. Bazı ebeveynler görevlerinin kurallar koymak ve çocuklarının bu kurallara uymasını, uymazlarsa da sonuçlarına katlanmalarını sağlamak olduğunu düşünürler. Bazı ebeveynler, kontrolü yitireceklerinden ve ebeveyn olarak işlerini yapamaz hale geleceklerinden korktukları için, ödül ve ceza yöntemini kullanırlar. Durumu yeniden kontrol altına aldıklarını zannettikleri için, kendilerini de rahatlamış hissederler. Çocukların disipline edilmesinde kullanılabilecek çeşitli stratejilerden bir tanesi sınırların belirlenmesidir. 

Stresli çocuklar daha tepkilidir

Çocukları sevip, onlara ihtiyaç duydukları şeyleri vermek açık ve tutarlı sınırlar gerektirir. Çocuklara konulan doğru sınırlar, çocukta olumlu hisleri, huzuru ve dengeyi artırır. Sınırlar bazı ebeveynlerin korktuğu gibi, çocukta bedensel ya da ruhsal kısıtlanma, olumsuz his, mutsuzluk duygusu oluşturmaz. Çünkü sınır koymak, katı kurallar koymak demek değildir. Kurallara uyan çocuk da, itaat eden çocuk anlamına gelmez. Sınırlandırılmış alan, çocuklar açısından güvenlik alanıdır. Sınırlar, çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlamakla birlikte sorumluluk bilincine sahip, özgüveni yüksek bireyler olmalarını da sağlar. Tam tersine sınırların yokluğu çocuklarda stres yaratır. Stresli çocuklar daha tepkilidir. Sınırları olmadan büyütülen çocuklar, kendilerini güvende hissetmez. Bu nedenle her ailenin belirli kuralları ve kolay anlaşılabilir olmalıdır. Çocuklar kendilerine fırsat verilirse, davranışlarını belirleyecek kuralları ebeveynleriyle birlikte koyabilecek yetenektedir. Küçük çocuklar için sınırların ebeveynler tarafından belirlenmesi doğru bir yaklaşım olsa da daha büyük çocuklar kuralları ve sınırları belirleme sürecine mutlaka dahil edilmelidir. Eğer sınırlar ebeveynler tarafından konulacaksa çocukların beklentileri, gereksinimleri ve istekleri dikkate alınmalıdır. Böylece çocuklar kuralları daha çok benimserler. Çocuklar daha küçükken sınırlar daha dar iken çocuk büyüdükçe sınırlar genişletilmelidir. Fazlasına kaçmadan, gerçekçi sınırlar içinde olmaya dikkat edilerek ama çocuğun mutlaka yaşına göre bir merak ve keşif alanı da tanınarak sağlıklı bir güvenlik alanı yaratılmalıdır. Çocukların kontrolden çıktıkları, öfkeli ya da yorgun oldukları anlarda ebeveynlerin kural koymaya veya kuralları kabul ettirmeye çalışmaları doğru değildir. Kurallar çocukların sakin oldukları bir zamanda konuşulmalıdır. Küçük çocuklar kuralları unutabilir. Ebeveynlerin bunu bilmesi çocuklarına karşı daha hoşgörülü olmalarını sağlayacaktır. Kurallar mümkün olduğunca çocuğa kimsenin olmadığı bir ortamda sakin bir ses tonuyla ve onun göz hizasına inilerek hatırlatılmalıdır. Böylelikle çocukların sınırlara direnç gösterme olasılığı azaltılmış olur.

4 yaşında bile olsa sınırlar ihlal edilmemeli

Sınırlarımızdan biri ’’kapı kapalıyken kapının çalınarak içeri girilmesi’’ ise bunun sebebi ile birlikte çocuğa anlayacağı şekilde anlatılması uygun olur. Çocuk 4 yaşında bile olsa küçük olduğu düşünülerek sınırlar ihlal edilmemelidir. Bedenimizdeki özel bölgeler oyuncak üzerinde anlatılmalı ’’özel bölgelerimizi iç çamaşırı, mayo, bikini gibi giysilerle kapatıyoruz’’ şeklinde açıklandıktan sonra çocuğun odasına girerken kapıyı çalmalı, ’’ah özür dilerim giyiniyor musun? Ben giyindiğini bilmiyordum ’’ şeklinde açıklama yapılmalı odasına giyinirken girilmemelidir. 

Aynı yaklaşım zaman içinde çocuk tarafından da ebeveynlere gösterilecektir. Ebeveynler farkında olmadan  özellikle çocuğun beslenmesi  konusunda çok fazla sınır ihlali yapmaktalar. Tabağına bir yetişkinin yiyebileceği kadar yemek koyup ’’ bu yemek bitecek ’’ şeklinde çocuğa talimat vermek çocuğun sınırına girmektir. Tabağına servis yapılan çocuğun fikri sorulmalı ve yiyebileceği kadar yemek servis edilmesi, sonradan çıkabilecek anlaşmazlıkların önüne geçecektir. Böyle durumlarda çocuğa sınırlı seçenek sunmak da iyi bir yöntem olabiliyor. 

’’ 2 köfte, 2 kaşık makarna mı yoksa 4 köfte mi istersin?’’ şeklinde sınırlı seçenek sunmak, seçme hakkı verilen çocukların, ebeveynleriyle, işbirliği yapma olasılığı daha yüksektir. Bu nedenle çocuklara mümkün olduğunca en az iki makul seçenek arasından seçim yapma fırsatı sunulmalıdır. Seçeneklerin de uygun ve kabul edilebilir olmasına özen gösterilmelidir. Küçük çocuklar genellikle sınırlı seçeneklere karşı olumlu karşılık verir. “Karşıdan karşıya geçerken sağ elimi mi sol elimi mi tutmak istersin? Sen karar ver!” denildiğinde çocuk kendinde bir otorite ve güç hissederken ebeveynleri hâlâ ona bir şey öğretiyor ve onu koruyor olacaktır. Özellikle çocuklara “sen karar ver” diye eklemek onlara kendilerini güçlü hissettirecektir. Çocuklar büyüdükçe sunulan seçimlerin daha geniş olması gerekir, yoksa ebeveyn ve çocuk arasında güç mücadelesi yaşanabilir. Bu dönemlerde çocuğu ile nasıl iletişim kurması gerektiği konusunda sorun yaşayan aileler, profesyonel ebeveyn danışmanlığı ile bu süreci nasıl atlatacakları konusunda bilgi ve beceri kazanabilirler.